SEVGİLİ okuyucularım, yaşı uygun olanlar 30 yıl önce bu günü, 20 Temmuz 1974’ü çok iyi anımsayacaklar. Sizin şimdi bu yazıyı okuduğunuz saatlerde Türk Silahlı Kuvvetleri (şafakla birlikte) Girne sahillerine ayak basmış ve Kıbrıs Barış Harekátı başlamıştı.
Asker ve savaş gereçleri yüklü çıkarma gemilerimiz, savaş gemileri korumasında 19 Temmuz gecesi Mersin’den marşlar ve dualarla hareket ediyordu.
Sabaha karşı jetlerimiz Kıbrıs’ta Rum mevzilerini bombalıyor, uçaklarımızdan paraşütçüler indiriliyor, helikopterler Türkiye’den asker taşıyordu.
Çıkarmanın yapıldığı Girne plajı aslında askerlik açısından ters bir yerdi. Magosa plajları daha uygundu. Bu konuda bir şaşırtmaca uygulanmıştı; çünkü Rumlar da çıkarmanın -eğer olursa- Magosa tarafına yapılacağını düşünüyordu.
Çıkarma gemileri Girne’nin küçük bir koyuna henüz kapak atarken ilk şehidimizi vermiştik. Çıkarma gemisinde görevli sivil elektrik teknisyeni, sahilden açılan ateşle vurulmuştu.
* * *
Küçük koya ilk birliklerimiz çıktı ve yoğun direnişe karşın ilerlemeye başladı. Komutanları Albay İbrahim Karaoğlanoğlu, ele geçirilip karargáh yapılan bir Rum evinin kapısında tanksavar mermisiyle şehit edildi.
Lefkoşa çevresine havadan indirilenlerle Girne’ye çıkan birliklerimizin ilerleyip birleşmesi esastı. Sahilde ve iç kesimlerde yoğun çarpışmalar oldu. Hava ve deniz desteği bizimdi. Yunan uçakları Kıbrıs’a ulaşamıyordu. Yunan donanması ortalıkta yoktu.
Rum ve Yunan kara birliklerinin direnişi yavaş yavaş kırıldı. Sokak savaşları sonrasında Girne’yi ele geçirdik. Birliklerimiz birleşti. Şimdi dar bir alan artık elimizdeydi ama bu bölgeye fena sıkışmıştık. Güvenliğimiz yoktu. Kıbrıs’ın pek çoğu yine Rum denetimi altındaydı.
14 Ağustos 1974 günü ikinci harekát başladı. Türk ordusu, Magosa ve Lefke tarafına saldırıya geçti... Ve hemen hiçbir direniş görmeden, 3 günde bugünkü sınırlara ulaşıldı.
Sonra neredeyse ‘bütün dünya’ araya girdi, üzerimizde yoğun baskılar oluştu ve durmak zorunda kaldık.
Eldeki rakamlara göre Türk ordusu, Kıbrıs harekátında 498 şehit verdi. Ayrıca 70 Kıbrıslı savaşçı ile 270 Kıbrıslı Türk şehit düştü. Toplam yaralı sayısı yaklaşık 2 bin 200.
Rum ve Yunan kaybı yaklaşık 4 bin ölü, 12 bin yaralı.
* * *
Kıbrıs harekátı niçin yapılmıştı? Çoğunluk belki bilmez, çok kısaca değineyim. Osmanlı toprağı Kıbrıs, 1878 yılında Padişah Abdülhamid tarafından İngilizlere verildi. O günden sonra adada hep Rumların gözü oldu. Özellikle 1950’li yıllardan başlayarak Türkler göçe zorlandı, öldürüldü, katliamlar yapıldı. 1960 yılında zorlama Kıbrıs devleti kuruldu, Başpiskopos Makarios cumhurbaşkanı oldu. Ancak Kıbrıs Türkleri ile birlikte kurulan ortak devlet yürümedi. Enosis (Yunanistan’a bağlanma çabaları) hep sürdü gitti. Uluslararası anlaşmalar Türkiye’ye müdahale hakkı tanıyordu.
15 Temmuz 1974 günü EOKA’cı Sampson ve Yunanistan destekli ekibi, Makarios’u devirip Türk katliamına bir kez daha girişince ve bunların Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlayacağı ortaya çıkınca, anlaşmalardan doğan hakkımızı kullandık.
Türkiye’de CHP-MSP koalisyonu vardı.Başbakan Bülent Ecevit, Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan idi. Harekát sonrasında Erbakan öne çıkıp kendisini Kıbrıs fatihi olarak göstermeye kalkıştı. Ecevit, Kıbrıs olayında güçlenmişti, erken seçim istedi, kabul edilmedi. Koalisyon bozuldu.
Yerine, ülkemizin başına bela olan ilk Milliyetçi Cephe (MC) hükümeti kuruldu. Sonra bunu ikinci MC izledi ve Türkiye anarşinin, terörün, kargaşanın pençesine teslim oldu. Sonuç 12 Eylül 1980 darbesi!
Kıbrıs’ta ise önce Kıbrıs Türk Federe Devleti’ni kurduk. Sonra onun yerini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti aldı. Küçük devletimizi dünyanın hiçbir ülkesi tanımadı ve 30 yıldan bu yana ambargo altında yaşıyor. Gelmiş geçmiş hiçbir Türk hükümeti bu sorunu çözemedi. Şimdi Avrupa ve ABD’ye yalvararak çözmeye çalışıyorlar!(İşin acı tarafı, harekát sonrasında Avrupa ve ABD, uzun yıllar Türkiye’ye de ambargo uyguladı!)
Yunanistan, Kıbrıs harekátından sonra farklı çalkalandı. Orada albaylar cuntası vardı. Kıbrıs’a çıkmamızla birlikte cunta çöktü, demokrasi geldi. Yani bir anlamda Yunanistan’a demokrasi bizim sayemizde gelmiş oldu.
Tam 30 yıl önce bu saatlerde Kıbrıs’a çıkıyorduk. Korkunç bir sıcak vardı, boğuşma başlamıştı.
Yakın tarihimizin o günden beri kapamayı başaramadığımız yeni bir sayfasını daha açmıştık!
(Emin Çölaşan’ın notu: Yarınki yazımda size o ilginç sayfalardan birini anlatacağım.)