SEVGİLİ okuyucularım, dünyanın her ülkesinde ünlü devlet adamlarının, sanatçıların ve anılması gereken kimselerin 10-25-50-100-125... doğum ve ölüm yıldönümleri daha görkemli törenlerle kutlanır.
2006, büyük Atatürk’ün 125. doğum yılı.
Şimdi burada soruyorum:
Bu önemli yıldönümünde yıl boyunca ne yapıldı? TRT başta olmak üzere öteki televizyon kanallarında, gazetelerde kaç yayına rastladınız? Sıfıra yakın!
Hükümet herhangi bir etkinlik düzenledi mi? Anma yaptı mı? Hayır!
Önümüz 10 Kasım. Hiç değilse o gün hükümetin herhangi bir etkinliği olacak mı? Sıradan ve göstermelik anmalar dışında hayır.
Peki bu niçin böyle oluyor? Aşağıda vereceğim örnekler, belki herkesin bu konuyu anlamasında biraz yol gösterir. Şu anda Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan geçmişte şöyle diyordu:
"Türkiye kendisine din olarak Kemalizmi almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir..."
"Türkiye’nin yarınında artık Kemalizme ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur. Kemalizmin yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Bizim için en üst belirleyici, İslam’ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir."
Son günlerde dikkat ediyorum, yaptığı konuşmalarda sık sık Atatürk’ün ismini geçiriyor! Niçin?.. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşıyor! Geçmişteki sözlerini unutmuş görünüyor.
O unutabilir ama arşivler unutmaz.
* * *
Bu yıl Atatürk’ün 125. doğum yıldönümü.
Ağızlarından bu konuda bir tek sözcük duyduk mu? Yıl boyunca bir toplantı yapılmadı, bir anma töreni düzenlenmedi. Bunların elindeki TRT, yani devletin (!) radyo ve televizyonları bırakın Atatürk’ü anmayı bir yana, dinci kanalları bile çoktaan geçti. TRT resmen "Osmanlıcılık" yapmakla meşgul.
Birkaç göstermelik yayın dışında Cumhuriyet yok, Atatürk yok, Osmanlı var, padişahlar ve halifeler var!
Önümüz 10 Kasım. Başbakan ve bakanlarının o gün -göstermelik protokol törenleri ve lafları dışında- ne yapacağını, ne diyeceklerini doğrusu çok merak ediyorum! Hele Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik gibilerin ağzından çıkacak sözleri, bazı il ve ilçelerde, okullarda törenlerin -hiç çaktırmadan- nasıl sabote edileceğini daha da çok merak ediyorum!
ECZACININ FERYADI
İSTANBUL Çapa’da eczacılık yapan vatandaş Hüsnü Akıncı, öteki eczaneler gibi devletten alacağını alamıyor... Çünkü devlette bir kuruş para yok! Kendi belediyeleri har vurup harman savururken, paraları eşe dosta ve partili yandaşlara hortumlarken, mütevazı bir eczacının devletten alacağı bugün itibarıyla yaklaşık 396 milyar lira. Buna kaç işyerinin canı dayanır?
Akıncı daha fazla sabredememiş, bıçak kemiğe dayanınca Recep Tayyip Erdoğan’a 27 Ekim 2006 tarihli bir mektup yazmış:
"Sayın Başbakan... SSK, ilaç alacaklarımızı zamanında ödemiyor. Kamuoyu huzurunda vaat ettiğinize göre 5 Ekim 2006 günü ödenmesi gereken 186.849 YTL (186.8 milyar lira) alacağım 27 Ekim tarihinde henüz ödenmemiştir. Bu yüzden piyasaya olan borçlarımı ödeyemiyorum. Endişem, 5 Kasım 2006 günü ödenmesi gereken 209.128 YTL (209.1 milyar lira) alacağımın da zamanında ödenmeyeceğidir.
Sayın Başbakan, ticaretin zorluklarını herkesten fazla bilirsiniz. Türkiye genelinde 22 binden fazla eczane var. Sağladıkları istihdam 100 bin kişiyi aşar. Neredeyse bankacılık sektörü kadardır. Üstelik eczaneler kayıtdışı çalışmadıkları için gelir vergisi bakımından en üst sırada yer alır. 2005 verilerine göre noterlerden sonra ikinci sıradadır.
Sıkıntı çekmememiz gerekirken hak etmediğimiz sıkıntılara maruz kalmamızı bir haksızlık olarak görmekteyiz. Gereğini yapacağınıza inanarak arz ediyorum. Hüsnü Akıncı."
İnsanlarımız tepki vermekten -şu veya bu nedenle- korkuyor.Vatandaş Hüsnü Akıncı korkmuyor, tüm eczacıların uğradığı haksızlığı dile getiriyor.
Milyonlarca insanımızın hükümet tarafından nasıl mağdur edildiğinin somut belgesi, işte bu mektup.Niçin böyle oluyor?.. Çünkü IMF hükümete emir verip "harcama yapma, borç tak, zam yap" diyor! Son yediğimiz doğalgaz kazığı bunun somut örneği.
Ödemeler sadece partili yandaşları ihya etmek içinse zamanında yapılıyor... Ve devlet beş kuruşa muhtaçken, AKP’li belediyeler eliyle paralar har vurulup harman savruluyor, toprağa gömülüyor.