Paylaş
“Hiç bu kadar…”la başlayan cümleler de epeydir lanetli ya, kurmamak lazım; nasıl tamamlasan, hep daha kötüsü geliyor ardından. İşte yine öyle bir noktadayız.
Af edersiniz, ‘kadın’ demeyi bile ne hikmetse ayıp sayan, yerine bayan, hanım gibi sözde ‘inceltmelerle’ nezaket gösterdiğini sanan, güya ‘mahrem’i savunan muhafazakar bir iktidar döneminde, hiç akıldan çıkmayanlar hep ağızlardan çıkıyor. Gece yatıyoruz kadınlar, sabah kalkıyoruz kadınlar.
Yine ne hikmetse, hep olumsuz cümleler içinde. Bir tür kendini tutamama hali. Şu, zıvanayı giderek kilometrelerce geride bırakan seçim günlerinde, oy’dan “Oy oy Emine” çıkmazsa iyidir. Kesin bir şey yapmıştır Emine!
Şu an “kadın ortalık yerde kahkaha atmamalıdır” cümlesini bile mumla arıyor olabiliriz, öyle çıktık zıvanadan. Zikrin sahibi Bülent Arınç’ın –Dikkatinizi çekerim, TBMM Genel Kurulu’nda- Aylin Nazlıaka’ya, “Zarif bir hanımefendinin ikide bir dönüp bana bakmasından, doğrusu, sıkılabilirim” demesi, masum çocukluk yıllarımız kadar uzakta… “Bir evli, bir ‘bayan’ milletvekili, çocuğu olan milletvekili, kendisiyle ilgili organını nasıl böyle açıkça konuşabilir” diye kızaran yüzünün toplumun, bilimin, çağın bu kadar gerisinde kalmaktan dolayı hiç renk değiştirmemesi de solda sıfır düzeyinde kalabilir.
“Hamile kadının sokakta dolaşması uygun değildir” diyen profesörü, “Bakanlık danışmanı kadınların hayat bilgileri sıfır, çay demleyemiyorlar, kompostoyla hoşafı ayıramıyorlar” buyuran müsteşarı, “Annen de olsa diz kapağının üstü tahrik eder” diyen vakıf başkanını da o akıllarından çıkmayanlarla katlayıp bir kenara kaldırabiliriz belki.
Ama bitmiyor ki. “Kürtaj ne, çocuk öleceğine kadın ölsün” diyenler gidiyor, her tecavüz suçunda dönüp dolaşıp mağdur kadını ya da çocuğu suçlamayı başaranlar geliyor, kız çocuklarına merdiveni yasaklayan kafalar yeni yasaklara yelken açma telaşını gizleyemiyor. Gün geçmiyor ki “Ama örtmenim, kaburgamı çaldı!” şikayeti içermeyen bir ‘er meydanı’ konuşması olmasın.
Hadi bakalım, bugünün dersi: Hep birlikte “kadının sırtını dönmesi” hangi edebe aykırı anlama gelir, onu sorup soruşturuyor, tartışıyoruz. Ülke olarak onca sorunla boğuşurken, muhteşem bir tartışma konusu. Seviye ölçülemiyor. Kanaldaki su iyice bulanık.
Olsun. Hayat ve toplum ileri gider, retro yapmaz. Bu bir inanış değil, bilgi. Türkiye’de bile aynı derede defalarca yıkanılamaz. Saati kurup 400 yıl geri gidemez, şehzadelere selfie çektiremezsiniz. İstediğiniz kadar çakma tarih kostümü giydirip ok attırın, oğlunuzun 2000’ler Amerikası’nda eğitim gördüğü gerçeği değişmez.
İmzalarla mühürlenmiş hakları konteynerlere tıkıp toprağa gömemezsiniz.
İstediğiniz kadar haber yasağı koyun, gazetecileri tutuklayın; engellemeyi hayal ettiğiniz her haber sosyal medyada milyonlarca tıklanır. Üç ağacı gece yarısı kimse görmeden ortadan kaldırırım diye heveslenin, milyonlarca insan bir gecede insan ormanına dönüşür.
Siz istediğiniz kadar “Bana göre…” deyin, şiddet, tecavüz, yetim hakkı yemek, nefret söylemi, dünyanın her yerinde suçtur. Çarpıtılmış geleneklerin çürük diline sarılarak fikri zikre dönüştürmek için yanlış zaman!
Bedeninden bir kez çıkmış kahkahayı, bir daha geri ittiremezsiniz.
Ne var ki insan yine de hayret ediyor; “daha nereye kadar gidecek?” diye afallamaktan kendini alamıyor. Zavallı dervişlerin habire cinsel fantezilere alet edilmesine bile içerliyor.
Ama erkekler bunu hep yapıyorlar; kadınların davranışlarını hep kendilerine, dayanılmaz cinselliklerine, hep ve her daim arzulanmalarına yontmaya bayılıyorlar. Google’da küçücük bir tarama bile gösteriyor bunu; sayfalar, beden dili başlığı altında “Kadın ne yapıyorsa bana ne demek istiyor” minvalinde, imzasız, kaynaksız, dayanaksız atmasyonlarla dolu. Temcit pilavı gibiler, ne çok yazar ne çok okursam o kadar olur umudundan herhalde… Saç atmak, bilek göstermek, kolla oynamak, başını yana eğmek, diz döndürmek, kalça yuvarlamak, ıslak dudaklar, ruj (evet ruj da bir beden diliymiş), silindir şeklinde bir nesneyi ellemek, kalkık omuz üzerinden yan bakmak, ayakkabıyla oynamak, patlak gözler (evet bu da öyleymiş, patlatabilirseniz), ayak parmakları üzerinde yükselmek ve daha neler nelerin gizli ajandaları varmış meğer. İçlerinde bir “sırtını dönerse” yok!
“Kadın bir erkeği beğenirse gözbebekleri büyür”müş. Kimi kendine uzman diyenler bunu, “gözbebeklerini büyütür” diye de açıklıyor. Yakında, “gözbebeklerini büyütmek suretiyle rıza gösterdiği…” diye bir mahkeme kararı okursanız şaşırmayın. Ama ayna karşısında gözbebeklerinizi büyütmeyi denemeyin, olmuyor. Ya da “size doğru eğiliyorsa, ‘açık bir şekilde’, konuşmaya devam et, tatlım” demekmiş; ‘tatlım’ kısmının hangi mimikle gösterildiği yazmıyor. Gözlerini açarak bakıyorsa, size olumlu karşılık verdiğinin göstergesiymiş. Göğsüne dokunuyorsa “Sana sağlıklı bir bebek doğurabilirim” demekmiş.
Ama en yaygın inanılanı; yaftalamanın ya da zavallı umutlara kapılmanın şahikası, saçla oynama elbette. Yorumlara bakarsanız, bir kadının saçıyla oynamasının karşısındaki erkeğe ‘seninle ilgileniyorum’dan ‘gel sevişelim’e kadar geniş bir yelpazede milyonlarca birbirine benzer mesaj vermiyor olabileceğine toplumu inandırmak, atomu parçalamaktan zor.
Oysa kadın büyük ihtimal dalgındır, kafasında çözemediği bir sorunla boğuşmaktadır. Sohbetinin sıkıcı olma ihtimaline ne dersin? En fazla, ekşi sözlükteki bir yorumdaki gibi; “Ne mesajı yazayım da gıcık olsun bu salak” diye düşünmesindendir.
Ama emin olun, çoğunlukla nedensiz, öylesinedir. Birine gözlerini açarak bakıyorsan da genellikle “Sen ne saçmalıyorsun?” demek istiyorsundur. Karşındakine doğru eğiliyorsan bu bir samimiyet göstergesidir. Samimiyet iyidir.
Sırtını dönmeye gelince… Eğer dolaptan bir fincan almak, ceketine uzanmak, kapıyı açmak gibi amaçlar için değilse, “istemiyorum” demektir. Tıpkı hayır demenin hayır, belki demenin belki anlamına geldiği gibi. İnternet ortamında edepsiz çağrışımlarla açıklama gayretine düşenleri “Uzman Bedendilici”lere havale edip hariç tutarsak, edeple de alakası yoktur.
Bu arada edepsizliğin illa cinsellikle ilgili ve kadınlara özgü olmadığını hatırlatmaya gerek var mı? Var galiba.
Paylaş