Paylaş
Bu konuda sağduyumuz biraz eksik sanki.
Sevgili Nedim Atilla’nın Ege’de Sonsöz’deki konuyla ilgili yazısını bir zeytinyağı üreticisi bana iletti ve ne düşündüğümü sordu.
En çok gelen sorulardan biri yarışmalar hakkındaki fikrim.
Üreticiler hangi yarışmalara girmeleri gerektiğini soruyor, tüketiciler hangi yarışmaya güvenebileceklerini...
Üreticiye “Özellikle girmek istediğiniz pazar varsa o ülkede yapılan bir yarışma olabilir” diyorum ve ekliyorum: Kalite konusunda önemli olan sizin çıtanız...
Tüketiciye cevabım da net: Ödüllere, diplomalara bakmayın damağınıza, burnunuza bakın...
Bu kadar basit.
Tüketici kendine hayatta kalabilmesi için bahşedilmiş en önemli duyusunu bir kenara bırakırsa gurmeler, ödüller canlarının istediğini yapar.
Burun ve damak kullanılmadığında, günlük yaşam bu duyular için bir antrenman sahasına dönüşmediğinde kimsenin kılavuza yani “gurme” arkadaşlara ya da yarışmalara kızmaya hakkı kalmıyor.
Ben de küçük bir üreticiyim artık. Yarışmalara katılmıyoruz.
Dünyada katılmayı isteyebileceğim bir tek yarışma var.
Bu sezon istediğim zeytinin haritasını çıkarmak için az miktarda farklı sıkımlar denediğimden hangi yağımızı seçersem seçeyim yarışmaya gidecek kalitede olsa da uygun miktarda değil.
Az miktarda ödül için yağ yapıp, yarışmalara göndermeyi üretici olarak da tadımcı olarak da doğru bulmuyorum.
Tek bir çeşit yağdan istediğim kalitede en az 3 ton yağ yaptığımda katılmayı istediğim bir yarışma var o da İtalya’nın Sol’ü.
Yağın kalitesini belirleyeceğinden, bizi olduğumuzdan daha iyi üreticiler yapacağından değil. Tamamen kişisel ihtiras.
Aynı şekilde başka bir yarışma alanına dönüşmüş yüksek fenol konusuna prim vermiyorum.
Zeytinyağının 300 üzeri fenolü varsa, sağlığa yararlıdır.
Türkiye zeytinleri düzgün sıkıldıklarında bu değeri verecek genetik yapıya sahipler.
Umarım zaman içinde yağına, yaptığı işe güvenen, fenol sınavından geçmeyi tek ayak üstünde beklemeyen, ‘yarışmasam da olur’ diyebilen, dengeli, doğru yağı sessiz sedasız üreten üreticilerle birlik olup bir “sınıf” oluşturabiliriz.
Bu konuda hem bilir kişi hem üretici olarak fikrimi beyan ettikten sonra Sevgili Nedim Atilla’nın yazısına dönebilirim.
Ben bir okur olarak kendisinden bu güvenilir olan ve olmayan yarışmaların isimlerini vermesini beklerdim.
Gazeteci olarak elimizde kesin veri, kriter varsa bunları paylaşmalıyız.
İyi bir yarışmanın nasıl olması gerektiğini açıklaması gerçekten faydalı bilgi.
Tüketici, ödülüyle pazarlama yapmayı seçen üreticiye, katıldığı yarışmalarla ilgili sorular sorabilir.
Hem hor görülen hem de göklere çıkarılan yarışmalarda jüri olma şansım olduğu için burada daha önce yazdığım bir şeyi hatırlatmak istiyorum.
Yarışmalarda önemli olan eşik.
Bu eşiğin ne olduğu konusundaki şeffaflık benim adıma bir yarışmayı güvenilir kılan şey ki iyisinin de kötüsünün ihmal ettiği bir konu bu.
Yoksa yarışmaların sorunu, tadımcıların yetkinliği.
Nedim Atilla’ya daha düzgün denetimler yapılması konusunda katılıyorum. Kimyasal analizde bakılan asitlik, fenol, peroksit gibi değerlerin duyu analiziyle onaylanmadığı sürece yağın kalitesi konusunda garanti gücü yok. Yarışmalarda kimyasal analiz yapılması fenol, asitlik gibi değerlerin anlaşılması için değil ürünün duyusal analize gidebilecek saflığa sahip olup olmadığının anlaşılması için gerekli.
Yapım sırasında makinelerin bakımından kalmış kimyasal yağ artıkları, plastikle temas sonucu geçen istenmeyen bulaşı saptamak açısından elzem.
Sonuçta, her şeyin garantisini veren en iyi yarışma dahi, kendine gelen yağın gerçekten ambalajlanan yağ olduğunun garantisini verebiliyor mu?
Bildiğim kadarıyla, hayır.
O halde yarışmaya değil üreticiye güvenmeliyiz....
Paylaş