Paylaş
Kitabın önemi “hakiki gıda hakkımızın orta yeri” olduğunu düşündüğüm zeytinyağını konu almasından değil.
İşini ciddiye alan, tutkuyla yapan, uzman bir tadımcının bir şefle kafa kafaya vererek zeytinyağı, zeytinyağlılar üzerine bir kitap yapmış olması ve bu projenin bir grup küçük üreticinin desteğiyle hayata geçirilmesi...
Çok önemli, çok değerli bir ortaklık.
Kitap Müge Nebioğlu’nun zeytin ve zeytinyağının tarihinden nasıl tadılması gerektiğine uzanan bilgiler verdiği “teknik” bir bölümle başlıyor.
Müge o kadar bilgiyi öyle tatlı tatlı anlatmış ki, teknik konular herkesin anlayabileceği haplara dönüşmüş.
Bu bölümde Doç. Dr. Murat Akar’ın Aççana Höyük üzerine bir yazısına da yer verilmiş.
Bugün de önemli bir zeytinyağı üretim bölgesi olan Altınözü’nde yapılan, Tunç devrine uzanan zeytincilik araştırmalarından bahsediyor Murat Akar.
2 sene önce Erol İğde sayesinde tattığım Hatay’ın geleneksel su zeytinyağı geldi aklıma.
Zeytinin elde ezilmesi ve yağının suyla ayrıştırılmasından elde edilen muhtemelen dünyanın en eski zeytinyağı yapım tekniğini yaşattıkları için Hataylılara ne kadar teşekkür etsek azdır.
Zeytinyağı konusunda bir rota oluşturmayı hedefleyen kitap, okuyucu olarak benim üzerimde yollara düşme, daha çok araştırma, tatma isteği uyandırdı.
Müge Nebioğlu’nun zeytinyağının hikayesine dair anlattıklarından sonra Jale Balcı’nın tarifleri başlıyor.
Jale Şef tariflerden önce zeytinyağını mutfağında nasıl kullandığını anlatıyor.
Yemek kitaplarında bu kadar a’dan başlamak çok faydalı.
Pek çok şef ve ben dahil yemek kitabı yazarının sıkça düştüğü hatalardan biri, okuyucunun neden bahsettiğimizi zaten bildiğini varsaymak.
O yemeği yapmayı bilen biri için çok doğal olan ufak geçişler, ilk kez yapacak biri için aynı kolaylıkta olmayabiliyor.
Jale Balcı, işe zeytinyağının tavaya değdiği andan başlamış. Çok da iyi yapmış.
Ben zeytinyağını daha farklı şekilde kullanıyorum, tüm bu kitapların güzelliği de birbirinden farklı dünyalara, mutfaklara insanları buyur etmesi.
Şefin tariflerine geçmeden önce verdiği bilgiler arasında bir şeye itirazım olduğunu söylemem gerek.
“Zeytinyağı Kullanırken Çıkan Duman Ne İfade Eder” başlığı altında “Dumanlar daha çok, polifenol oranı yüksek olan erken hasat zeytinyağında görülüyor” diyor. Yağın o noktaya gelmemesi elbette ideal olsa da bildiğim kadarıyla polifenolün yüksek olması bu durumu geciktiren bir şey.
Anatolian IOOC için Türkiye’ye geldiğinden bahsettiğim Prof. Maurizio Servili’nin de bu konuda detayllı araaştırmaları var.
Literatürümüze enfes bir zeytinyağı kitabı kazandıran Prof. Zeynep Delen Nircan’a da danışmak lazım.
Nohutlu fettuş tarifi adı ve içeriğiyle beni en çok cezbedenlerden biri oldu.
İlk fırsatta deneyeceğim.
Burhaniye düğün mantısı da enfes görünüyor.
Geçen hafta yazar Arzu Acurol’un ellerinden yemiştim, yoksa oturup acilen hamur açmam gerekecekti.
Kitabın fotoğraflarını çeken Hande Göksan’a kitabın geneli ve bu tarifin özelinde tebrikler.
Kitabın en güzel dokunuşlarından biri de, zeytinyağına dair şehir efsanelerinin bizzat üreticilerin yazdıkları yorumlarla yıkıldığı son bölüm.
Üreticilerimiz zeytinyağını ne de güzel anlatmış.
Kenarda durmamış, hamura, kaleme sarılmışlar.
Demem o ki çok iştah açıcı bir iş olmuş.
Birlik olup bu kitabı ortaya çıkaran Jale Balcı, Müge Nebioğlu ve Hande Göksan’a, tasarımını yapan Bilgesu Parmaksız’a alkışlar...
Müge Nebioğlu kitabın kapanışında, yaptığı seyahatler boyunca yanında olamadığı çocuklarına, eşine teşekkür ediyor. Hazır Anneler Günü taze geride kalmışken, kadınların çok sevdikleri işleri yaparken içlerinde taşıdıkları bu tatlı suçluluk duygusuna saygı duruşunda bulunuyorum.
Müge’nin teşekküründeki özür tüm kadınların bildiği bir duygu.
Paylaş