EKONOMİ Bakanı (resmi unvanı Devlet Bakanı) Ali Babacan, hafta başında yaptığı bir konuşmada, uluslararası sermayeye karşı çıkanlara "10 yıllarca Türkiye, en kötü otomobilleri, en kalitesiz beyaz eşyayı kullandı" karşılığını vererek, Türkiye’nin eski günlere döndürülemeyeceğini vurgulamış.
Bakan Babacan’ın bu konuşmasını eleştirmeden önce bir hususu açıklamak istiyorum. Sayın Ali Babacan’la, daha AKP iktidara gelmeden, o zaman benim de yer aldığım "Ekodialog" programı çerçevesinde tanıştık; hemen kanım ısındı. O tarihten sonra, ben ekonomi yorumcusu, o da ekonomi bakanı olduğu için birçok kez karşılaştık. Kendisine olan saygım ve sevgim hiç azalmadı. Ama bu duygularım, aşağıdaki satırları yazmama engel olamaz.
* * *
1. Bakan Babacan, toplumu iki kümeye ayırıyor. Birinci kümede yabancı sermayeyi destekleyenler, ikinci kümede de yabancı sermayeye karşı çıkanlar var. Kategorizasyon, cepheleşme yaratır. İyi bir şey değildir.
2. Babacan’a göre, yabancı sermayeye karşı çıkanlar, kalitesiz mallar üretip, bunları halka pahalıya satarak kolay para kazanmaya alışmış kişiler. Kısaca "kötü insanlar". Yabancı sermayeyi destekleyenler ise, buna karşı çıkıp, halkın kaliteli malları ucuza satın almasını isteyenler. Yani "iyi insanlar".
3. Meseleyi böylece vazedip, zımnen halka şu soruyu soruyor: İyilerden mi, kötülerden mi yanasınız? İyilerden yanaysanız, arkamdan gelin. Beni destekleyin. Bir meseleyi (o meselenin ne olduğu da belli değil) bu şekilde vazedince buradan sağlıklı bir tartışma çıkar mı?
4. Hemen hatırlatayım: Bakan Babacan’ın bahsettiği kötü otomobilleri üretenler de yabancı sermayeli şirketlerdi. Bunlar, Fiat, Renault ve Ford firmalarıdır. Bu firmaların Türkiye’de fabrika kurması için var gücüyle çalışan ve onlarla ortaklık yapanlar yerli girişimciler de, hayatları boyunca en kuvvetli bir şekilde "yabancı sermayeyi savunan" kişilerdir. Bu kişiler Babacan’ın tasnifinde "kötü insan" kümesine mi girmektedir?
5. Türkiye’de, "kötü" otomobil ve "kötü" beyaz eşya üretilmeden önce, tüm bu mallar ithal edilirdi. İthal malları da tanım icabı yüksek kaliteliydi. Bunları yurtiçinde üretenler, daha önceden bunların ithalatçısıydı. Bugün de yüzbinlercesini ihraç edenler aynı kimseler. Bunlar ithalatçıyken iyi idiler de yerli imalatçı olunca mı kötü insan oldular? Bugün hangi kümedeler?
6. Türkiye’de 1955 ile 1980 arasında uygulanan ithal kısıtlamalarının kalkması, yani tüketicinin kaliteli mallara kavuşması, 1980’den sonra Turgut Özal’la başlamıştır. Doruk noktasına ise Tansu Çiller’in başbakanlığında "Gümrük Birliği"ne girince ulaşmıştır. Bu gelinen noktanın, AKP’nin iktisadi tercihi veya Babacan’ın dehasıyla bir ilgisi yoktur.
7. Yabancı sermayeden yana olup, olmamakla, ithalatın serbestleşmesi iki ayrı konudur. İthal ikamesine dayalı sanayileşmede, ithalat kısıtlamaları, bir yerde "yabancı yatırımları" teşvik için düşünülmüştü. Nitekim, ithalat kısıtlaması varken, yurtiçinde üretim yapan birçok yabancı firma, "ithalat serbest-döviz ucuz" olunca, üretimi durdurup, ithal ettiği malları satar olmuştur. Bu değişikliğe bir örnek ampuldür.
8. Yabancı firmaların istihdam yaratacak fabrikalar kurmasına en büyük destek, bugün inatla sürdürülen "ucuz döviz" politikasından vazgeçmektir. Babacan, ihracata dönük yüksek katma değerli üretim yapacak "yabancı yatırımcı" gelsin istiyorsa, bunu yapmalıdır. İthalat, tabii serbest olacaktır.
Son Söz: Her Don Kişot’un savaş açtığı bir yel değirmeni bulunur.