Yeni iyidir

BUGÜN Kurban Bayramı’nın son günü. Yarın, bir bakıma yeni yılın ilk günü.

"Yeni" kelimesi her zaman insana iyi şeyler çağrıştırır. Yani fikir iyidir. Yeni ev iyidir. Yeni araba iyidir. Yeni elbise iyidir. Yeni cep telefonu iyidir. Yeni televizyon iyidir. Bu iyi yenileri istediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz. Bazı yeniler ise kötüdür. Mesela, yeni bir savaş, yeni bir hastalık, yeni bir anlaşmazlık kötüdür. Yeni yılın iyi yenilerle dolu olmasını dileyelim.

Pazarlamacılar, yeni kelimesinin sihrine çok inanır. Bu yüzden, mevcut mamüllede satışlar durakladığında, eski ürünleri makyajlayıp, "yeni ürün" diye piyasaya sürmeye bayılır. Tabii en iyisi gerçekten yeni bir ürünü piyasa sürebilmektir. Söze yeni yıldan başladık, yeni ürüne geldik. Yeni yılda iş evreninde "yenilikçilikten" bahsedildiğini sıkça duyacağız. Öne çıkmak istiyorsanız, size bir öğüt vereyim: Yeni yılın, yeni moda kelimesi, yenilikçilik olacak. Günün gerisinde kalmak istemiyorsanız, bulunduğunuz her toplantıda yenilikçiliğin öneminden bahsedin. Kendinizi de yorulmaz bir "yenilikçi" olarak tanımlayın. Sükseniz artacaktır. Acaba sükse ne demek diye sormayın artık.

Yenilikçilik "inovasyon" kelimesinin karşılığı olarak kullanılıyor. İnovasyon, icatların veya buluşların (İngilizcesi, invention) ticarileştirilmesi demektir. Ticarileştirilme kelimesi sizi rahatsız ediyorsa, buna iktisadileştirme deyin. En iyisi, bir icadın "gönüllü olarak satın alınıp, kullanılabilir hále" dönüştürülmesi denebilir. Demek ki, her yeniliğin gerisinde, o güne kadar ne işe yaradığı keşfedilmemiş bir buluş olması gerekir. İhtiyaçlar, icatların anasıdır denir. Öyleyse yenilikçiliğin bir başka tanımı da icadın, ihtiyacı karşılayacak hele getirilmesi olabilir. Eğer bu yoksa, yani yenilikçilik, doğruluğu kanıtlanmamış bir buluşa dayanmıyorsa, kısa zamanda foyası meydana çıkar.

Küreselleşme, firmalar için yenilikçi olmayı adeta "olmazsa, olmaz" şart haline getirmiştir. Düşük kur rejimi altında ihracatta başarılı olmanın yolu, üründe ve üretimde yenilikçi olmaktan geçmektedir. Sanayi yöneticilerinin yenilikçi olmak için "bilimsel gelişmeleri" izleyecek kadrolara ihtiyacı var. Bu da bir yatırım ve risk yönetimi meselesidir.

Dövize selam faize devam

BU topraklarda 150 yıldır uygulanmakta olan "yüksek faiz-düşük kur" politikası 2007’de de 2077’de de inatla ve ısrarla sürdürülecektir. Türkiye’de "genel kabul görmüş yanlış" ların başında, ülkemize yabancı sermaye gelmezse bir kendi imkánlarımızla kalkınamayız inancı vardır. Bu inanç yüzünden, ekonomide öyle çarpık bir yapılanma oluşmuş ki, gerçekten yabancı sermaye akımı durduğunda ülke ekonomisi krize girmektedir. O zaman "yüksek faiz-düşük kur" mücahitleri derhal meydanlara çıkıp, gördünüz mü "düşük faiz-yüksek kur" diye politika seçeneği yokmuş diye seslerini yükseltiyor. Tabii derhal faizler vahşi bir şekilde yükseltiliyor ve biraz önce dışarı çıkmış ve tekrar geri gelmek için kapının eşiğinde aport bekleyen yabancı fonlar, harekete geçiyor. Hem yüksek kurdan dövizlerini bozduruyor, hem de en yüksek faizden parasını değerlendiriyor. Bunu 1994’te "Süper faizli bono" ile 2001’de ballı faizli "Derviş Bonoları" ile en son olarak da bu yılın Haziran ayında Merkez Bankası ve Hazine işbirliği ile faizlerin yüzde 30 arttırılması olayında hep birlikte yaşadık. 2007 yabancı fonlar için berekli bir "doldur-boşalt" yılı olacağa benziyor.

Ekonomi soğuyor

UZUN süredir, istenmeden beklenen "milli gelir artışında yavaşlama", 2006’nın 3. Çeyreğinde kapıyı çaldı. Ancak bu yavaşlamanın, konjonktürde (ekonomide bir aşağı bir yukarı gezinip durma) yeni bir devrenin başlangıcı olup olmadığı henüz bilinmiyor. Türkiyede uygulanan para politikasına "dalgalı kur rejimi altında enflasyon hedeflemesi" deniyor. Bu ortamda, % 4 olarak ilán edilen 2007 enflasyon hedefinin tutması için, Türk Lirası’nın daha da değerlenmesi şart. Türk Lirasının daha da değerlenmesi için de

a) faizlerin yüksek seyretmesi,

b) bütçede ise yüksek faiz dışı fazla verilmesi, gerek.

Yüksek faiz, her ne kadar yurtdışından para girişi sağlayarak, ekonomide "genişleme" yaratıyorsa da, düşen enflasyon ortamında yüksek faiz, yatırım ve tüketim harcamalarında "daralma"ya sebep oluyor. Biri, arabanın önüne; diğeri, arabanın arkasına koşulmuş iki ata aynı anda deh nenip, kırbaç vurulsa, acaba araba hangi hangi yöne doğru hareketlenir? İki atın gücünü eşit kabul edersek araba yerinden kıpırdamaz. Görünüşte "genişletici" atın çekme gücü, daraltıcı atın çekme gücünden yüksek. Bu şartlar altında araba, yavaş ilerleyecek kehanetinde bulunmak, doğruya daha yakın duruyor.
Yazarın Tüm Yazıları