HAFTA başında Alanya’da bir gün içinde, üçü yaya altı turist, trafik kazalarında ölünce içimi karalar bağladı.
Turist sayısı arttıkça, yollarda araç altında ezilen turist sayısı da maalesef artacak. Pek tabii, yaz geldikçe yollarda ezilen vatandaş sayısı da artacaktır. Ama araçlar tarafından ezilen ‘turist vatandaş’ sayısındaki artış, yerli vatandaşlarımızdan fazla olacaktır. Bunun çok temel bir sebebi var. Avrupa’da ve diğer medeni ülkelerde trafikte geçiş üstünlüğü, şartlar ne olursa olsun, araçlarda değil yayadadır. Türkiye’de ise tam tersidir. Türkiye’de yayalar, şartlar ne olursa olsun, araçlara yol vermeye mecburdur. Bu husus, çok önemlidir. Çünkü insanlar ‘kültürlerine’ yani alışkanlıklarına göre hareket eder. Türk bir sürücü, yolda karşısına çıkan bir yayayın kendisine yol vereceğini varsayar. Çünkü Türkiye’de gelenek, görenek budur. Bizler, yani bu ülkenin yerlileri bunu iyi biliriz. Işığı yeşil yanmış bir yaya geçitinden geçerken bile, üstümüze gelen araca hemen yol veririz.. Eğer bir Türk, yolda bir araç tarafından ezilmişse, muhtemelen aracı ya görmemiş veya üstüne gelen araçtan kaçmak için yeteri kadar hızlı hareket edememiştir. Eğer bir turist, yolda araç altında kalmışsa, o muhtemelen üstüne gelen aracı görmüştür. Ancak, araç sürücüsünün de kendisini gördüğünü ve onu ezmeyeceğini varsaymıştır. Doğrudur; Türk araç sürücüsü turisti görmüştür. Ama turistten, aracın önünden tavuk gibi kaçmasını beklemiştir. İşte bu sebepten yaya turistlerin, araç altında kalıp ölme ihtimalleri bizlerden yüksektir. Bu ciddi sorun karşısında ne yapılabilir.
1. Ülkeye gelen her turiste, kalacağı otelin resepsiyonunda, kendi dilinde hazırlanmış, renkli ve resimli küçük bir ‘Trafik Güvenliği’ broşürü verilmelidir. Bu broşürde bilhassa, değil yolun herhangi yerinde, maalesef yaya geçitlerinde bile geçiş üstünlüğünün araçlarda olduğu açıkça anlatılmalıdır.
2. Turistlere, yollarda geçiş üstünlüğünün araçlarda olduğu söylenirken, sürücülere de kanunen bunun tam tersinin geçerli olduğu, basın ve TV aracılığla iyice anlatılmalıdır. Şu bilhassa vurgulanmalıdır: Hiç bir yaya, çarpıştığı araca veya sürücüsüne ciddi bir hasar veremez. Ama araç, çarptığı yayayı haşat eder.
3. Yaya geçitleri çok iyi bir şekilde işaretlenmelidir. Kaldırıma yaya geçiti tabelası koymak pek bir işe yaramaz. Önemli olan zemine çizilecek beyaz çizgilerdir.
4. Sürücüler, çoğu zaman at gözlüğü taktığı için, kaldırımdaki tabelayı görmez. Ama yol üzerindeki beyaz çizgileri mutlaka görür. Tam uymaya niyetli olmasa bile etkilenir. Gözün beyni uyarmasıyla, fren yapma refleksi artar.
5. Yayaların, yaya geçitlerini kullanmak yerine, her an ve her istedikleri yerden karşıdan karşıya geçmeleri, sürücülerin de yaya geçitine duydukları saygıyı azaltmaktadır. Yayalar ne kadar çok yaya geçiti kullanırsa, yaya geçitlerinin güvenliği o kadar artar. Turistler bu konuda ayrıca ikaz edilmelidir.
6. Yaya geçitleri, ‘gidiş-geliş’ olarak ortadan ikiye bölünmelidir. Yayalar ‘sağ’dan yürümeli ve yaya geçitler, insanların sürekli toslaştıkları bir yer olmaktan çıkartılmadır. Böylece aynı sürede daha fazla yaya karşıya geçer.
7. Yayalara yol vermek dahil, kültürümüzün bir parçası haline getirilmelidir. Bunun için, başta polis araçları olmak üzere tüm resmi araba sürücüleri bu kurala özellikle uymalıdır. Geçiş üstünlüğü önceliği, can kurtaranlar dahil, hiç bir araca adam ezme imtiyazı vermez. Geçiş üstünlüğü, trafik düzeninin belasıdır. Bu hakkın istismarı kadar, trafiği çıldırtan başka bir şey yoktur.
Son Söz: Kaçınılabileceği kazadan kaçınmayan sürücü, haklı bile olsa, haksızdır.