Yassıada’dan Silivri’ye

27 Mayıs 1960 darbesi yapıldığında, ben ODTÜ’de son sınıfa geçmiştim. Demokrat Parti’ye sempati duyuyordum.

Haberin Devamı

Belki de bu yüzden CHP muhalefetinin, DP’yi çıldırttığı kanısındaydım. İstiklal Harbi kahramanı İsmet Paşa’yı takdir ediyor, ama sevmiyordum. Meclisteki DP’lileri “sizi, ben bile kurtaramam” diye tehdit etmesine çok kızmıştım. Bizim üniversitenin öğrencileri genelde siyasetle ilgilenmezdi. Şahsen, iktidarı protesto eden hiçbir eyleme, ne Ankara’da ne de İstanbul’da katılmadım. (27 Mayıs’tan önce okul tatil edildiği için eve yani İstanbul’a dönmüştüm.) İstanbul Üniversite’sinde okuyan arkadaşlarımla buluşuyor, onların verdikleri (yalan olduğu sonra ortaya çıkan) öldürülen öğrenci sayısına değil, resmi makamların verdiği rakama inanıyordum. 1961’de mezun oldum. Yassıada mahkemeleri sırasında Arçelik’te personel müdür vekili olarak görev yapıyordum. Gazeteciliğe merakım ve amatör deneyimim olduğu halde, mahkemeleri izlemeyi içim kaldırmadı. Öfkeliydim. Kendimce tepki vererek, Yassıada’ya hiç gitmedim.

* * *

Darbe yapılmış, meclis lağvedilmişti. En çirkini Cumhurbaşkanı Bayar, onu korumakla görevli Muhafız Alayı Komutanı tarafından tutuklanmıştı. Milletvekilleri, meclisi dağıtan cuntanın atadığı ve yetkisini onlardan alan yargıçlar tarafından “meclisi çalışamaz hale getirmekle” suçlanıyordu. Bu kara mizah değil, kapkara bir dramdı. Yargıçlar faraza beraat kararı verse, kapanan meclisin tekrar açılması ve herkesin eski görevine iade edilmesi gerekecekti. Bu mümkün değildi. O zaman ne yargılanıyordu? Yassıada’da oynanan tiyatro beni siyasallaşan hukuktan nefret ettirdi. O gün bugündür, Yassıada benzeri bir mahkeme tarafından mahkûm edilmekten korkarım.

* * *

Yıllar önce Yassıada hakkında ne hissetmişsem, bugün aynısını Ergenekon mahkemeleri için duyuyorum. Beşer bin sayfalık kendi içinde tutarsız iddianameler, gizli tanıklar, ifade değiştiren itirafçı şahitler, sahte hahamlar, ihbar mektupları, dinlenen telefonlarla, mülkün temeli adalet rencide ediliyor. Diğer taraftan köstebekler tarafından “sakla dosyayı, gelir zamanı” diye turşusu kurulan evrakın tarafgir gazetelere yedi yıl sonra servisiyle ve yaş imzalısı eldeyken kuru kopyasıyla tuzaklar kurularak, yargı propagandaya alet ediliyor.  Verilmemiş mahkûmiyet kararlarının fiilen infazı, toplumu “siyasetin emrine giren hukukla” dehşete düşürüp esir alıyor.

* * *

27 Mayıs darbesini solcular desteklemişti. Türkiye’de komünist bir yönetim kurulsun diye mücadele vermiş, mahkûm olmuş, Avrupa’da sürgünde yaşamak zorunda kalmış, ancak komünizm çökünce liberal hidayete ermiş “züppe devrimciler” ise, elli yıl sonra 27 Mayıs’ın keskin karşıtı kesildiler. Buna tanıklık etmek, elli yıl önceki acımı azaltmıyor, arttırıyor.

Son Söz: Kötü vaaz, Papa’yı kiliseden kaçırtır.   

 

Yazarın Tüm Yazıları