CANLILAR, ölmeye değil yaşamaya programlanmıştır. İnsan da canlıdır; o da yaşamaya programlanmıştır. Onun da içinde çok kuvvetli bir hayatta kalma dürtüsü ve refleksi vardır.
Şu veya bu nedenle intihara karar veren kişi bile, dıştan gelen bir ölüm tehlikesi karşısında kendini savunur. Mesela, şiddetli bir patlama duysa, başını ellerinin arasına alıp çömelir veya hayatta kalmak için başka bir önlem alabilir. İnsanı, diğer canlılardan ayıran özelliği, "üst benlik" sahibi olmasıdır. Üst benlik, kişiyi topluma ve tarihe karşı sorumlu kılar. Mesela üst benlik, vatanının selameti, dininin itibarı, milletinin bekası veya üstlendiği görev icabı, kişiden gerekirse kendini feda etmesini ister. Ancak "ben", "üst ben"in bu emrine o kadar kolay itaat etmeyebilir. Vatanın selameti, milletin bekası, görevin kutsallığı kala kala benim kendimi feda etmeme mi kaldı diye düşünür. Hatta, hem vatan sağ olsun, hem de ben sağ kalayım; bu daha iyi değil mi der. Bu hayatta kalmaya programlanmış bireyin, ondan canını esirgememesini talep eden toplumla çatışmaya girdiği andır. Eğer insanlar, vatanın selameti ve milletin bekası için ölmeyi o kadar kolay kabul etselerdi; dinlerin, böyle ölmeyi göze alanlara "Tanrı’yla Tanışma" (şehitlik) imtiyazı vaat etmesine ne gerek vardı?
* * *
Org.Büyükanıt’ın dediği gibi, evladını kaybeden bir anne ve babanın duyduğu acı çok derindir. O acı içinde ne söylerse söylesin, şehit annesine hepimizin saygı göstermesi gerekir. Bir olay karşısında herkesin tepkisi aynı olamaz. Bazı şehit yakınları, yüreklerine taş basıp "Vatan sağ olsun" derken, bazıları bunu söyleyecek gücü kendinde bulamayabilir. Ama bunun yerine "Vatan sağ olsun diyemiyorum" şeklinde tepki vermenin belli bir anlam taşıdığı da kesin. Bu, verilen savaşın "vatanın sağlığı" için gerekli olduğuna inanmamaktır. Her ülkede, girişilen silahlı bir savaşıma inanmayan, hatta karşı çıkan vatandaşlar olmuştur ve olacaktır. İster yurt içinde isyan bastırma, ister ülkeyi dış güçlere karşı savunma, ister ulusal çıkarlar için başka topraklarda muharebe, isterse günümüzdeki gibi "barışı koruma" için olsun, her tür askeri faaliyeti sakıncalı görenler vardır. Nitekim, bize bağımsızlığımızı kazandıran ve Müslümanları bu ülkenin efendisi yapan Kurtuluş Savaşı’na, gerek hacı-hoca takımı, gerekse aydınlar arasından şiddetle karşı çıkanlar olmuştur. Günümüzde dünyanın en çok savaşan devleti olan Amerika’nın girdiği her savaşa karşı çıkan Amerikalılar vardır. Haklı veya haksız olmaktan bahsetmiyorum. Karşı olmaktan söz ediyorum. İster Güneydoğu’da ayrı bir devlet kurmak isteyenlerin başlattıkları ayaklanmanın bastırılması için, ister Ortadoğu’da istikrarı tesis için olsun, yapılacak her tür harekátın muhalifleri olacaktır. Burada önemli olan bu kararların demokratik süreç içinde alınıp alınmadığıdır. Türkiye’de özenle korumaya mecbur olduğumuz husus işte budur. Karar, yanlış olabilir. Ama karar, demokrasinin kuralları içinde alınmışsa, herkes o karara saygı duymalı ve gereğini yerine getirmelidir.
Son Söz: Doğru yöntemle, yanlış sonuca varmak, yanlış yöntemle doğru sonuca varmaktan yeğdir.