Ben de öyleyim. Bugünkü yazımda “Ergenekon ve Kontr-Ergenekon” soğuk savaşının yarattığı, özellikle okumuş kesimi mutsuz eden bir ruhsal soruna değineceğim. ¡ ¡ ¡ Freud, ‘insan dünyaya bir “beden” ve bir “ben” ile gelir; insanın doğuştan vicdanı yoktur’ der. Vicdan, kişinin, bedensel ve bencil davranışlarından dolayı, kendini başkalarına sorumlu hissetmesini sağlar. Vicdan, insan geliştikçe, oluşur. Vicdan oluştukça, beden ve benlikle çatışır. Bu çatışma insana azap verir. Vicdan azabı çekmek, vicdanın oluştuğuna işarettir. Hiç vicdan azabı çekmeyenin vicdanı, bencilliğine yenilmiş demektir. ¡ ¡ ¡ Nasıl kişinin vicdanı ona azap verirse, toplumun vicdanı da topluma azap verir. Toplumun vicdanı, onun aydınlarıdır. Bu yüzden toplum, aydınları sevmez. Bir insan iyi eğitilmiş ve kendini yetiştirmiş olabilir. Belli konularda uzmanlaşmış ve toplumun başvuru kaynağı haline gelmiş de olabilir. Ama bu özellikleri onu aydın yapmaz. Aydının görevi, topluma vicdan azabı çektirmektir. Aydın olmanın ön şartı ise, kişinin vicdan azabı çekmiş olmasıdır. Kendisi hiç vicdan azabı çekmeyen, üstelik hayatının tadını doyasıya çıkarmayı yaşam biçimi haline getiren kişiye “aydın” denemez. Toplum bu kişileri derhal teşhis eder. Onları, “entel, dantel” gibi sıfatlarla alaya alır. Toplumun vicdanı olmaya başlayan aydın, bu görevinde vicdanlı davranmakla yükümlüdür. Aydın olmanın raconu budur. ¡ ¡ ¡ Aydınların en büyük sorunu, tutarsızlaşmaktır. Vicdanlarını inşa ederken kullandıkları fikir, kanaat ve inançları bir gün gelir birbiriyle çelişebilir. Bu uyumsuzluğu, önce kişi fark eder. Kısa bir süre sonra kişinin söylem ve eylemlerindeki tutarsızlık, dışarıdan bakınca da görülür. Buna “bilinçsel uyumsuzluk” veya “bilinçsel tutarsızlık” (İngilizcesi Cognitive Dissonance) denir. Bu kafa karışıklığı, sadece aydınlara musallat olan bir illet değildir. Kendi çapında düşünen, yazan ve konuşan herkes hayatının bir döneminde bu derde duçar olabilir. Nitekim bugün Türkiye’de yaşanan “Cumhuriyet Değerleri ile İslamcıl Demokrasi” çatışması, çok kişide bilinçsel uyumsuzluk yaratmıştır. Kişiler kendilerine ve başkalarına güvenmez olmuştur. Ötekileri, yalancı, aptal, hain veya art niyetli görme eğilimi artmıştır. ¡ ¡ ¡ Bu derde düşen insanda doğal olarak tutarsızlığı ortadan kaldırma dürtüsü harekete geçer. Çünkü insan “mutlu” olmak ister. Bilinçsel tutarsızlık ise insanı mutsuz eder. Psikolog Feslinger’e göre “Bilinçsel Tutarsızlık” tan kurtulanın aşamalı olarak başvurulacak üç yolu vardır. 1. Sorun çıkaran inanç ve fikirlerinizi önemsiz ve hatta yanlış ilan edin. 2. Kafanızı, yeni inanç ve fikirlerle donatın. 3. Bilinçsel tutarsızlığınıza sebep olan eski inanç ve fikirlerden vazgeçin. Benim ilavelerim: Modaya uyun, bükemediğiniz eli öpün, güce tapın, başkalarını suçlayın, yeni çevre oluşturun ve yeni ruh dostları edinin. Davranışlarınızı, konuşmanızı değiştirin. Böylece kafa karışıklığınız ve iç huzursuzluğunuz bitecektir. İşte mutluluk! Yeniden doğdunuz. Tebrikler. Son Söz: İnsanın en yakın dostu, kendisidir.