TÜRK ekonomisine hákim olan iki zıt düşünce vardır.
Bunlardan birincisi, ülkeye yabancı sermaye girmeden, zenginleşmenin mümkün olmadığıdır. İkinci ise, yabancı sermayenin getirdiğinden fazla götürdüğü, dolayısıyla yabancı sermayenin ülkeyi fakirleştirdiğidir. Her iki fikir de hem yanlış, hem de doğrudur. Zaten herhangi bir fikir tümüyle yanlış olsa, zaman içinde kendi kendini yok eder. Tümüyle doğru olsa, sonunda ona karşı çıkan kalmaz. Fikirler gündemde kalmaya devam ediyorsa bu, onların içinde cevher olduğunu gösterir. Doğal olarak, her fikrin yandaşları da karşıtları da vardır. Çoğu kez insanlar, rakiplerinin fikirlerine cephe alır. Bazan da karşı olduğu fikri savunanları rakip görür. Bir fikrin ne anlama geldiği, tamamen kişinin zihninde oluşan bir algılamadır. Bu algılama da şartlanmalara tábidir.
*
Bundan elli yıl önce hocam Fuat Çobanoğlu, Yabancı Sermayeyi Koruma Kanunu olduğu için, bu ülkeye yabancı sermaye gelmiyor derdi. Yabancı sermaye, kanunla kime karşı korunmaktadır. Tabii ki, yurt içindeki yabancı sermaye karşıtlarına karşı. Yabancı sermaye kendini tehdit altında gördükçe de, ülkeye gelmek için talep ettiği "risk primi" artmaktadır. O zaman da halkta, getirdiğinden fazlasını götüren bir yabancı sermaye fikri güçlenmektedir.
*
Son elli yıl içinde, "yabancı sermaye gelmezse, kalkınamayız" fikrini en çok benimsemiş hükümet, AK Parti iktidarı olmuştur. Aslında bu, kendi içinde çelişkidir. AKP kadroları ezelden beri Arap sermayesine sıcak bakmış, buna karşılık Batı ile bütünleşme şeklinde gördükleri Batı sermayesinden kuşku duymuştu. Esasen Batı sermayesinin gelmediği yere, Arap sermayesi de gelmemiştir. Yaşam, canlıları değişmeye zorlar. Darvin’in "en uygun olanın hayatını idame ettirmesi" kuramı da bunu söyler. Siyasetin gerekleri, Batı karşıtı AKP’yi, iktidar olabilmek için Batı’ın desteğini talep etmeye mahkum etmiştir. Bu destek İslamcı/gelenekçi AKP’nin, iktidarını sürdürme şansını arttırmıştır. Türkiye’de şimdi, hem gelenekçi/İslamcılar, hem de devrimci/láikler, Batı ile bütünleşme konusunda hemfikirdir. Netice de yabancı sermayenin riskleri azalmıştır. Bu, iktisaden çok önemlidir.
*
Batılılaşma hareketleri Türkiye’de hep "yukarıdan aşağıya" olmuş ve halk tarafından, "áyánın, avama" (seçkinlerin, halka) baskısı olarak yorumlanmıştır. Avam, Batılılaşmak istememiştir. İlk defa AKP iktidarı devrinde İslámcılar (avam), láikler (seçkinler) üzerinde Batı ile bütünleşme baskısı kurmaktadır. Bu da láikleri açmaza sokmuştur. Laikler, siyasi rakiplerinin baskısına boyun eğmeye mecburdur. Aksi takdirde kendi kimliklerini inkár etmiş olurlar. Galiba, demokrasinin fazileti bu. Özlenen "büyük koalisyon" fikir düzleminde oluşuyor.