Türk’ün, hukukla imtihanı

BELEDİYE, geçit üzerine geçit inşa etmesine rağmen, İstanbul’da trafik sorunu gün geçtikçe ağırlaşıyor.

Geçen yıllarda belediye "Trafiğe 101 çözüm" diye ortaya çıkmıştı. Çözümler, birer birer hayata geçirildi. Sonuç; trafik daha beter tıkandı. Şimdi Hümeyra’nın şarkısını hep birlikte söyleyebiliriz. "Bir kördüğüm ki şu trafik, çözdükçe dolaşıyor." Bunun böyle olacağını herkes biliyordu. Daha da önemlisi belediyenin kendisi de biliyordu. Nitekim, İstanbul Belediyesi’nin ulaşım planlama uzmanlarıyla yaptığım bir toplantıda bu "çözdükçe dolaşan kördüğümü" bütün boyutlarıyla irdeleme fırsatı bulmuştuk. Trafik sorununun, bir yandan şehir planlama sorununun bir alt kümesi olduğunu, diğer yandan bir kanun hakimiyeti meselesi olduğunu biliyoruz. Rant avcılığı ve kural tanımazlık, bu minval üzere devam ettikçe ki; artan bir edepsizlikle devam edecektir, bu sorunu yaratan bizler, utanmadan trafikten şikayet etmeyi sürdüreceğiz.

* * *

Kısa bir hatırlatma yapayım. Türkiye’nin milli gelirinin yüzde 60’ı, hizmetler sektöründe yaratılmaktadır. Hizmetler denilen iktisadi faaliyetin "üretim mekánı" da genelde kentlerdir. Bu bağlamda tanımlanınca, her kentin aslında, hizmet üreten devasa bir fabrika olduğunu anlarız. Trafik, bu koca fabrikanın "malzeme ve insan akış sistemi"dir. Kısa bir süre öğrencisi olduğum Nobel ödüllü iktisatçı (aslen fizikçi) Hollandalı Tinbergen, "maliyetin üçte biri ulaşım giderleridir" derdi. Ulaşım ne kadar verimsizse, mal ve hizmetlerin maliyeti de o kadar yüksek olur. Verimliliği arttırmak, zenginleşmek; verimsizlik ise, fakirleşmektir. Başta İstanbul olmak üzere, kentlerimizin "verimliliği" düşmektedir. Özetleyim: Verimlilik, üç boyutta ilerlemeyle artar. Bunlara sırasıyla "ölçek ekonomisi", "hız ekonomisi" ve "uzmanlaşma/odaklanma ekonomisi" denir. Kentlerin verimliliği, ulaşım hızıyla doğru oranlı olarak artar. İstanbul’da bir yerden bir yere gitmek, gitgide daha uzun sürmektedir. Bu da, üretime ayrılan süreyi azaltıp, verimi düşümektedir.

* * *

Bu yazıya, yukarıdaki satırları yazmayı düşünerek başlamadım. Çünkü bunları, bundan önce de defaatle yazmıştım. Ancak, böyle bir giriş yapmazsam, aşağıda yazacaklarım havada kalacaktı. Son zamanlarda şöyle bir gözlemim var. Araç sürenler, yayalar ve hatta trafik polisleri "trafik sıkışıksa, trafik kurallarına uyulmaz" ilkesini benimsemiş bulunuyor. Diğer bir değişle, trafik kurallarını çiğneyenler, kurallara uymanın, gereksiz zaman kaybına yol açtığına inanıyor. Halbuki, trafik kurallarını tasarlayanlar ve bunları uyulması gereken yasa maddeleri haline getirenler, tam tersini düşünüyor. Acaba bunlardan hangisi doğru? Yetmiş milyon Türk yanılmış olamaz. Öyleyse, "trafik kuralları, rahat zamanlarda geçerlidir; sıkışma olan yerde kurala uyulmaz" maddesi trafik yasasına eklenmelidir. Bu suretle ben de yersiz bir vicdan azabından kurtulup, gönül rahatlığıyla kural çiğneyebileceğim. Maksadımı anladınız değil mi?

Son Söz: Halka rağmen hukuk olmaz.
Yazarın Tüm Yazıları