NÜFUSUNUN önemli bir kısmı 120 kilonun üstünde şişkolardan oluşsa bile Amerika, en az 130 yıldır ve de halen, dünyanın en güçlü devletidir.
Bu gücünü, gözünü kırpmadan savaşabilen kahhar ordusundan almaktadır. Woodrow Wilson (D:1856; Ö:1924) 1913 ile 1921 yılları arasında ABD’nin başkanıdır. Daha önce Princeton üniversitesinin rektörlüğünü de yapmış olan Wilson, 1919 Nobel Barış Ödülü sahibidir. Başkan Wilson’un 8 Ocak 1918’de yaptığı meclis konuşmasında vazettiği “14 Nokta” Wilson Doktrini veya Wilson Prensipleri olarak bilinir. 1823 yılında, o dönemin ABD Başkanı olan James Monroe’un 2 Aralık’ta irat ettiği nutkunda yer alan esaslarla birlikte, Wilson Doktrini, ABD’nin “dünyaya nizam vermek” için izleyeceği siyasetin değişmeyen istikametini gösterir. Monroe “Avrupa devletlerinin, Batı yarımkürede herhangi bir ülkeye yapacakları bir askeri müdahale, doğrudan ABD’ye savaş açmak anlamına gelir” demiştir. Bu meydan okuyuş ABD’nin “dünya devleti” olduğunun ilk resmi ilanıdır. George Bush’un (baba Bush) 1990 yılında açıkladığı ve birinci Irak savaşının kendilerince ahlaki gerekçesini teşkil eden “New World Order” adlı manifestosu da esasında Wilson ilkelerinin tekrarından başka bir şey değildir. * * * Wilson Doktrinin 12. Maddesi, Osmanlı Devleti ile ilgilidir. Bu maddede Türklerin, yaşadıkları yerlerde (bu yerlerden nerelerin kastedildiği Sevr Anlaşmasında netleşmiştir) egemen olabileceğini söyleyen Wilson, sözlerine şöyle devam etmiştir: “Dünyanın büyük demokrasilerin esas amacı; Ermenileri, Yahudileri ve Rumları, Türk hükümetlerinin uyguladığı habis, gaddar ve korkunç siyasetten kurtarmaktır. Bu insanları özgürleştirmek, Almanların dünya gücü haline gelmesinin temellerini de tahrip edecektir.” Wilson, bir Kürt devleti kurulmasını da zımnen söylemiştir. Wilson sözlerine şunları da ilave etmiştir. “Türkiye’yi parçalamak ve Balkan devletlerinin bağımsızlıklarına kavuşmasını sağlamak, Avrupa uluslarının aralarındaki ilişkileri, harpten önce tasavvur bile edilemeyecek şekilde değiştirecektir.” Wilson’un nutkunu 11 Ocak 1918’de köşesinde yorumlayan “The New York Times” gazetesi yazarı S.S. McClure şunları yazmıştır: “Başkanın sesi, Amerikanın sesidir. Başkan, 100 milyon Amerikalının kendisine verdiği yetkiyle konuşmaktadır. Söyledikleri, mütemadiyen sual edilen, İtilaf devletlerinin (İngiltere, ABD ve müttefikleri) niçin savaştığının yeniden anlatımıdır. Bu belge (Wilson İlkeleri) insanları özgürlüğe kavuşturacak, tarihin büyük mukavelelerinden biridir.” * * * Wilson, doktrinini Almanya’nın I. Dünya Harbini kaybetmesi üzerine açıklamıştır. O günden beri cereyan eden etnik savaşların dayandığı temel, bu doktrinin esasını teşkil eden “Self Determinasyon” prensibidir. Bu ilke, Avrupa’da yeşeren milliyetçiliğin devamıdır. Ne yazık ki yine bu ilke, farklı etnik kökenden gelen halkların birlikte yaşama geleneğini ortadan kaldırmıştır. Self determinasyon, isyanlara, şiddete, teröre ve savaşlara yol açmış; günün sonunda mutlaka “etnik temizlik” ve “bölünme” ile sonuçlanmıştır. Yakın tarih bunun örnekleriyle doludur. (Devamı var) Son Söz: Amerika, herkesin işine karışır, kimse Amerika’nın işine karışamaz.