Paylaş
Hayatımıza yön veren hak ve hukuk anlayışımızın en muzır müessesesi “tapu delinmez” kavramıdır. Eskiyen binalar, kentleşme ve nüfus artışı dolayısıyla ülkemizde inşaat faaliyeti sürecektir. Bu delinmez tapular yüzünden inşaat çoğaldıkça, çirkinleşme de artacaktır.
* * *
Türkiye, coğrafya olarak orta güzellikte bir ülkedir. Kıyıları, ormanları, ovaları ve akarsuları vardır. Ama topraklarının büyük bir kısmı, tarıma ve hatta orman yetişmesine elverişli olmayan dağlık arazilerdir. Türkiye üzerinde uçarken pencereden aşağıya bakın. Güzel bir manzara görmekte zorlanacaksınız. Hal böyle olmakla birlikte Türkiye, bir çöl ülkesi de değildir.
* * *
Doğa, her çirkinliği, göze güzel gösteren inanılmaz bir armoni yaratma becerisine sahiptir. Ülkemizin çirkinliği Allah değil, kul yapmasıdır. Uçağınız Türkiye’nin herhangi bir şehrine doğru alçalmaya başladığında, buna yere göğe koyamadığımız İstanbul da dâhildir, göreceğiniz yapılaşmanın çoğu çirkindir. Bir defa arazi kullanımı son derece gayri iktisadidir. Zannedesiniz acemi bir saraç, bir el çantası çıkarmak için bir tabaka deriyi haşat etmiştir. Aşağıya baktıkça mideniz bulanır. Bir tarafta dağınık, düzensiz çarpık, çurpuk yerleşme bölgeleri, diğer tarafta dip dibe girmiş yüz binlerce binadan kurulu yeşil alansız mahalleler. Yeşil olarak kalan yerler, ya eski mezarlıktır ya da kışlanın bahçesidir. Çünkü halk, kendi ülkesini yağmalamaktadır.
* * *
Bu kötü şehirciliğin ve mimarinin sorumlusu şehir plancıları veya mimarlar değildir. Bu kötü tablo, ülkemizde egemen olan ve insanların sıkı sıkıya bağlı olduğu, değişmesin diye direndiği ve yargının da aldığı kararlarla değişimi engellediği kutsal “tapu delinmezliği” anlayışımızın bir sonucudur.
* * *
Arsa tapularının mülkiyet birimi “parsel”dir. Mimari açıdan tasarımı yapılabilecek en küçük arazi birimi ise “ada”dır. En genel tanımıyla ada, dört tarafı kamuya ait sokaklarla çevrilmiş kentsel bir arazi parçasıdır. Aslında “ada” bile, güzel bir mimari tasarım için yeterince büyük olmayabilir. Mimari çirkinliği ve kaynak israfını yaratan işte bu çelişkidir. Yani mimarinin estetik ve ekonomik gerekleriyle, toprak mülkiyeti uyumsuzdur. Üstelik inşaat yaptıran her parsel sahibinin veya sahiplerinin, mimarlarına verdikleri tek bir talimat vardır: “Bize en fazla kullanılabilir veya satılabilir kapalı mekân çıkar”. Bu da mimarların elini kolunu bağlamakta ve onları birbirinden imar mevzuatını burkup, çirkin bina yapmaya zorlamaktadır.
* * *
Kentsel dönüşümün tekrar gündeme geldiği şu günlerde, eğer aklı başında güzel binalar ve kaliteli yaşam mekânları yaratmak istiyorsak tapuları deldirmeye yani “parselleri bir ada içinde hamur etmeye” mecburuz.
Son Söz: Küçük parselde, büyük mimari olmaz.
Paylaş