BEN, Tayyip Erdoğan’ın kısmetli bir insan olduğuna iyiden iyiye inanmaya başladım. Onun bu kısmeti sayesinde ülkenin işleri de ‘götürebildiğinden’ daha iyi gidiyor.
Bir zamanlar, İsmet (İnönü) Paşa’yı sevmeyenler, ‘geldi İsmet, gitti kısmet’ derler, onun yönetiminde Türkiye’nin karşılaştığı meseleleri, Paşa’nın kısmetsizliğine bağlarlardı. Şimdi de tersi konuşuluyor. Pek tabii, AKP hükümeti doğru işler yapmıştır. Elde edilen sonuçlar tombaladan çıkmamıştır. Ama, ortada kısmet misbet yok, ne yapmışsak kendimiz yapmışız şeklinde bir böbürlenmeye de gerek yok. İnsanların, şirketlerin ve ülkelerin şansının yaver gittiği ve gitmediği dönemler vardır. Gayet açık ki, yaşadığımız yıllar, belki de şansın Türkiye’ye güldüğü bir dönemdir. Bunun diğer anlamı da bundan sonra kötü olaylar meydana gelirse, bunu da Başbakan Erdoğan’ın kısmetinin kesildiğine bağlamamak gerektiğidir.
* * *
Türkiye’yi yönetenlerin hiç bir katkısı olmadığı halde, Türk ekonomisinin toparlanmasına ciddi faydası olan şey, Amerikan dolarının, Euro karşısında değer kaybetmesidir. İşte bu, tam bir kısmettir. Eldeki son basılı rapora göre, Türkiye’nin kamu dış borçlarının % 44’ü dolarlı, % 27’si dolar ağırlıklı SDR (Özel Çekme Hakkı) tabir edilen sanal para birimlidir. Bu ikisinin toplamı, 45 milyar dolardır. Kamunun iç borçlarının yaklaşık % 18’i dövizli veya dövize endekslidir. Burada da doların ağırlığı vardır. Bunların toplamı da 26 milyar dolardır. Özel sektörün dış borçları ki, yaklaşık 70 milyar dolardır, büyük çapta dolara bağlıdır. Yüzde 70’i desek, burada da bir 49 milyar dolarlık dış borç vardır. 2000’den bu yana dolar, euro karşısında yaklaşık % 37 değer kaybetmiştir. Bu hesapla kamunun, doların düşüşünden kaynaklanan borç stoğu azalması 26 milyar, özel sektörüm ki ise 18 milyar dolardır. Pek tabii, bu tasarruf veya stok azalması hesabı, borçlar Euro olsaydı, dolar cinsinden bu kadar fazla olurdu demektir. Ancak, hesaplar dolarla tutulduğundan, böyle bir tasarruf mali tablolarda gözükmemektedir. Ama bu tasarrufun da katkısıyla, kamu borçlarının milli gelire oranı yüzde doksanlardan yüzde altmışlara gerilemiştir. Özel sektörde de şirket bilançolarında çok ciddi azalışlar vardır. Bugün pek çok büyük şirketimiz, borçlu olmak bir yana nakit içinde yüzmektedir. Bundan üç dört yıl önce yarı batık halde bulunan ve bizzat bizim yakinen bildiğimiz kuruluşların bilançolarındaki borçlar makul düzeye inmiştir. Hakeza mali sektörde krizle birlikte özkaynağını kaybetmiş bankalar bugün özkaynak yeterliliği bakımından rahat konumdadır. Bütün bu gelişmelerin gerisinde doların değer kaybının ve düşük döviz faizlerinin etkisi olduğunu bilelim. Bu bize tanrının bir lûtfudur. Bizim becerimiz değildir.
* * *
İktisat, dalgalanma demektir. Hiç bir parametre, (ki burada ‘döviz fiyatları’ ve ‘faizleri’ni kastediyorum) sürekli olarak aynı yönde ve aynı eğimde yoluna devam etmez. Dolayısıyla, bilanço kalemlerinde sağlanan iyileşmeler ‘sanal’ olabilir. Bunlara ‘gerçekleşmemiş kazançlar veya kayıplar’ (unrealized gains or losses) denir. Bu kabil durumlarda davranış kuralı şudur: Gerçekleşmemiş kazançlar, gerçekleştirilmeli; gerçekleşmemiş kayıplar, yüzdürülmelidir. Bu, söylemi kolay yapması zor bir manevradır. Cevabı aranan soruları sıralayım. Dolarlı borçlar ne zaman Euro’ya döndürülecektir? Kısa vadeli borçların ne kadarı, hangi kur ve faizden uzun vadeye dönüştürülmelidir ? Şirketler şu sıralarda yeniden borçlanmalı mıdır? Bu yazıda bunların cevabı yok. Ama şu tavsiye var. Pozisyon değiştirmeden kazanç realize edilemeyeceğine göre, hareket zamanı yaklaşmaktadır.
Son Söz: Manevrada sacede akıl yetmez, midenin de dayanıklı olması şarttır.