BİRLEŞMİŞ Milletler teşkilatının genel merkezi New York’tadır.
Bu teşkilatta iki yüze yakın ülkeyi temsil eden yüzlerce diplomat çalışır. Bu diplomatlar New York’ta yaşar. Hemen hepsinin arabası vardır. Uluslararası hukuk kurallarına göre, bu diplomatların belli yasal dokunulmazlığı vardır. Mesela, diplomatlara ait otomobiller yasak yere park edilirse, New York polisi bunlara ceza yazıyor, ama diplomatlar bu cezaları ödemiyor. Belediye de bu cezaları icra yolu ile tahsil edemiyor. Demek ki, bir yerde hukukun üstünlüğü varsa, orada kanun hakimiyeti olmuyor. Ben de buna taktım.
* * *
Şehirde kanun hakimiyetini tesis etmekle görevli New York Belediyesi, bu şımarık diplomatlardan illallah demiş. Polisin aklına şöyle bir çare gelmiş. Trafik suçu işleyen araçların sahiplerini, mensup oldukları milletlere göre sınıflandırıp, medyada bunları teşhir edelim. Belki ulusal onurlarını korumak için,bu kişler yasak çiğnemekten kaçınır. Bu çalışmadan haberdar olan bir iktisatçı, acaba yasaklara uymayan ve cezasını ödemeyen diplomatların mensup oldukları ülkeler, dünya yolsuzluk sıralamasında nerede bulunuyor diye merak etmiş. Polisin hazırladığı listeyle, dünya yolsuzluk sıralaması listesini karşılaştırmış. Sonuçta, yolsuzlukluğun en yüksek olduğu ülkelerin diplomatlarının, en çok trafik kuralı çiğnediği ortaya çıkmış. Kısaca bir ülkede ne kadar çok yolsuzluk varsa, o ülke diplomatlarının o kadar çok suç işleyip ceza ödemediği tesbit edilmiş. Milli karekter bu olsa gerek.
* * *
Herhalde hiçbiriniz bu sonuca şaşmadınız. Tersi olsaydı şaşardık değil mi? Şimdi ben de bir araştırma yapılmasını öneriyorum. Başta rüşvet vermek veya almak üzere, vergi ve gümrük kaçakçılığı yapmak, kaldırım sök tak dahil dahil her türlü ihale yolsuzluğuna bulaşmış kişilerin "iş hacmine" göre bir sıralaması yapılsın. Sonra arabasına polis sireni taktırıp, yasak yere park eden, çevre yolunda kaza şeridini neşe içinde kullanan ve şoförünü sürekli kural ihlal etmesi için baskı altında tutan magandalara ait araçların "suç sıklığı listesi" hazırlansın. Bu iki liste karşılaştrılsın. İddia ediyorum çok yüksek bir korelasyon bulunacaktır. Belki de vergi denetiminlerine, trafik suçu işleyenlerden başlansa çok daha etkin bir kontrol sağlanmış olur.
* * *
Yazla birlikte İstanbul’un Belgrad Ormanı civarında ve Kilyos yolu üzerinde hafta sonları piknik yapan sade ve hatta "gariban vatandaş" sayısı on misli çoğaldı. Pek tabii, piknikçilerin çevreye bıraktıkları pislik ve çöp de yüz misli arttı. Çoğu Anadolu kökenli, kadınlarının başı bağlı kalabalık gruplar, içleri dolu yemek paketlerini ve içecek dolu şişe ve kutularını piknik yapacakları yere taşıyorlar. Yiyip, içip eğleniyorlar. Ama boşlarını geri götürmüyorlar. Hiç bir makam da onlara ceza yazmıyor. Acaba "dini geleneklere bağlılıkla""piknik alanında çöp ve pislik bırakmak" arasında bir korelasyon var mı merak ediyorum doğrusu. Çünkü bana var gibi geliyor.
Son Söz: Tanrı’nın sopası, polisin elinde değil, inananın içindedir.