“EKONOMİNİN Tanrıçası Verimliliktir” diye bir özdeğiş vardır. Verimlilik, aynı miktar kaynakla daha fazla iş yapmak diye tanımlanabilir.
Bu tanım, aynı işi daha az kaynakla yapmak şeklinde de söylenir. Ha Ali Hoca, ha Hoca Ali, iki tanım da aynı kapıya çıkar. Hiç kimse, buna verimsizlik yaratanlar dâhil, soyut olarak “verimlilik artışına” karşı değildir. Verimlilik artmalı mıdır diye soyut bir soru sorulsa, cevap her zaman “elbette” olur. Ancak, iş somut bir önerinin tartışılmasına gelince, hemen külahlar değişir. Bir de bakarsınız en verimsiz (gayri iktisadi) çözümler en ateşli şekilde savunulmaktadır. Çünkü bir toplumda her zaman çıkarları çatışan gruplar vardır. Böyle hallerde doğruyu bulmanın yolu, hangi yöntem uygulanırsa, “daha fazla kişiye, daha fazla fayda, daha uzun vadede” nasıl sağlanır sorusuna cevap aramaktır. * * * Büyük şehirlerde, kent içi ulaşım hizmetinin en düşük maliyetle üretilip, makul bir fiyatla halka arz edilmesi, az yüz yıldır üzerinde çok çalışılan ciddi bir konudur. Ciddidir, çünkü kent içi ulaşım, çok kaynak (araç, personel, yol ve yakıt) kullanır. Bu arayışın bir parçası olarak, şehirdeki taksi sayısını sınırlamak, bildiğim kadarıyla ilk defa 1930’lu yıllarda İsviçre’de uygulanmıştır. Bu kararın gerekçesi ekonominin “azalan verim” denilen yasasıdır. Bu kavramı hocalarımız “bir metre eninde, on metre boyunda bir hendeği en kısa sürede kazmak için, hendeğin içinde kaç kazmacı olmalıdır” sorusuyla anlatmaya başlarlardı. Herhalde on metrelik hendeğin içinde kırk kazmacı çalışamaz. Yoksa kazmayı arkadaşının kafasına vurur. Şehirler de böyledir. Daha fazla yolcu taşısın diye, daha fazla araç (mesela taksi veya minibüs veya otobüs) trafiğe çıkarsa, yollar tıkanır, araçlar sefer yapamaz. Kullanılan kaynak artar, ama üretim artmaz, hatta azalır. * * * İstanbul’da da taksi sayısı ben bildim bileli kısıtlıdır. Şehir büyüdükçe sayı arttırılmıştır, ama kısıt kalkmamıştır. Bugün İstanbul’da yaklaşık 19 bin ruhsatlı taksi çalışmaktadır. Taksi sayısı devlet tarafından sınırlanınca, taksi müşterileri, şoför esnafı için kümesteki tavuk (esir müşteri) olur. Burada bir kıtlık rantı kendiliğinden meydana gelir. Bu yüzden, taksi sayısını kısıtlayan kamu otoritesi (belediye veya vilayet) taksilere, her müşteriyi, her istikamete alma mecburiyeti getirmiş hem de taşıma fiyatına “narh” koymuştur. Yani taksi ile ulaşımın fiyatı, serbest rekabetle oluşmaz. Taksimetre ne yazıyorsa, o talep edilir ve ödenir. Oyunun kuralı budur. * * * Bir şehirde çalışan ruhsatlı taksiler, her yerden yolcu alırlar, her yere yolcu götürürler. Ruhsatlı bir taksinin havaalanına yolcu götürdükten sonra, oradan yeni yolcu almasını engellemek ilave “rant” yaratır. Bu, havaalanına dolu giden taksiler boş dönsün demektir. İşte bu tam bir “verimsizlik”tir. Böyle bir engellemenin, bırakın iktisaden yanlış olmasını, yasal olarak da mümkün olduğu kanaatinde değilim. Bu Osmanlı’dan kalan “gedik” usulünün en son örneklerinden biridir. Serbest piyasa ekonomisi ilkelerine aykırıdır. Bu verimsizliği ortadan kaldırmanın zamanı çoktan gelmiştir. Acaba Rekabet Kurulu bu konuyu niçin incelemeye almadı merak ediyorum. Son Söz: İlkesi doğru olmayan kuralın, uygulanması yanlış olur.