ŞEHİRLİ insanların en çok ilgilendiği konuların başında şişmanlık geliyor. Bu yüzden gazeteler, dergiler, radyolar ve televizyonlar sürekli olarak zayıflama üzerine haber ve yorum yayınlıyor.
Arkadaş toplantılarında herkes birbirine perhiz reçeteleri anlatıyor. Bu reçeteleri en iyi anlatanlar ve yeni buluşları yakından izleyenler de da şişmanların bizzat kendileri.
* * *
Pazarlamanın, üstüne inşa edildiği dört sütundan biri, satıcı alıcı arasındaki iletişimdir. Bu nedenle sürüm artırmak isteyen firmalara "önce fikri sat; ondan sonra ürünü" öğüdü verilir. Zayıflatma ürünlerinin, (bunlar mal veya hizmet olabilir) kolay satılabilmesi için, önce insanlara şişmanlığın kötü bir şey olduğu fikrinin satılması gerek. Kişiler, şişmanlığın kötü bir şey olduğuna inanınca, şişmanlamamak veya şişmansa bundan kurtulmak için zayıflama ürünlerine yöneliyor. Zayıflama ürünleri tüketince, sonuçta muhtemelen şişmanlamaktan veya şişman kalmaktan kurtulamıyor. Ama hayatları boyunca zayıflama ürünlerinin en sadık müşterisi haline geliyor. Böylece "zayıflatma sektörü" geliştikçe gelişiyor.
Şişmanlık, ömrü kısalması veya bazı rahatsızlıklara daha kolay yakalanma gibi bir sonuç doğuruyor mu sorusunun, genel kabul görmüş cevabı, evettir. Ama buna itiraz edenler de var. Kanıt olarak ortaya konan istatistiklerin "sağlıklı ve mutlu yaşam" resminin tamamını göstermediğini ileri sürüyor. Ancak hiç kimsenin aksini söylemediği gerçek şu: Şişmanlar, şişman olmaktan mutsuz; çünkü şişman olmaktan utanıyorlar. Sürekli kendi kendilerine zayıflama sözü verip, tutamıyorlar. Kendilerini, iradesine hákim olamayan bir insan gibi görüp, suçluyorlar. Vücutlarına karşı suç işlediklerine inanıyorlar. Hayatla barışamıyorlar. Kendilerini çirkin buluyorlar. Bu yüzden şişmanlık, hiçbir fizyolojik rahatsızlık vermese de, kişide ruhsal sıkıntı hatta bazen hastalık yaratıyor. Hayatta en ciddi iş mutlu olmaksa, gerçekten şişmanlık, psikolojik bunalıma girmeye değecek kadar kötü bir şey mi?
* * *
"Zayıflık iyidir-şişmanlık kötüdür" hükmünden rahatsız olan sadece şişmanlar değil. İnsanları şişmanlattığı iddia edilen gıda maddeleri üreten sanayiciler de bu akımdan şikáyetçi. Bu firmalar, tıp uzmanları tutup şişmanlık kötüdür hükmünü irdeletmiş. Elde edilen ilk sonuçlara göre şişmanlık, iddia edildiği kadar sağlığa zararlı değilmiş. Ancak konunun bu yönü üzerinde fikir yürütmek benim haddimi aşar. Benim dikkatinize sunmak istediğim husus şu. "Şişmanlık kötüdür" davasını güdenler, aynen sigaraya karşı alınan yasaklamalar gibi, ABD ve AB’de şişmanlatan gıda maddelerinin pazarlanmasını kısıtlayan yasal düzenleme talep ediyorlar. Kısaca devletin, kişilerin ne içip ne yiyeceğini gözetmesi gerektiği tezini savunuyorlar. Yani devlet, insanların şişmanlamasına izin vermemeliymiş. Bu husus da karşımıza yeni bir "devlet despotizmi" çıkarıyor.
Son Söz: İktisaden en kötü şişmanlama, devletin şişmanlamasıdır.