SON üç ay içinde, döviz kurlarında önce yüzde 30 kadar bir yükseliş oldu. Sonra kurlar yüksediği noktadan yüzde 12 aşağıya indi.
Geride şimdilik, yüzde 18’lik bir artış kaldı. Reel sektörün 75 milyar dolar civarında döviz borcu varmış. Bunun ne kadarı, patronların kendi parasıdır bilmiyorum. Zaten bunun da bir önemi yok. Patronun parası, patronun parasıdır; şirketin parası değildir. Her ne kadar, şirketin parası çoğunlukla patronun parası sayılsa bile, tersi doğru değildir.
Döviz fiyatlarında yükselince, sanki bu yükseliş bilançoların aktifini hiç etkilememiş gibi, muhasebeciler şirketlerinin döviz borçlarından doğan "kur farkı zararlarını" hesapladılar. Yukarıdaki rakamlara göre reel sektör, döviz fiyatının tepeye vurduğı gün itibariyle 22 milyar dolar veya 38 milyar YTL zarar yazdı. Bilahare kurlar düşünce, "kur farkı kazancı" ortaya çıktı. Bu sefer şirketler kár yazdı. Muhasebe, her şeyden önce bir "ölçme" disiplinidir. Ne önce hesaplanan kur farkı zararlarının, ne de sonra yazılan kur farkı kárlarının, şirketlerin máli durumunu "doğru ve ádil bir şekilde" yansıtmaya hizmet etmez. Ne demişler, "kambiyo zararı yazdım diye yerinme, kambiyo kárı yazdım diye sevinme." Güreş devam ediyor.
* * *
2006 ilkbaharında "kur farkı zararı" denilen nebat yeşerince, şirketlerin finansman modelleri yeniden sorgulanmaya başladı. Reel sektör bu kadar açık pozisyon taşımamalıdır gibi "yanlış" hükümler telaffuz edildi. Türkiye’de çok uzun zamandır "yüksek faiz-düşük kur" politikası uygulandığı ve uygulanmaya devam edileceği için, dövizle borçlanmak, TL ile borçlanmaktan daima daha ucuza gelmiştir; gelmeye de devam edecektir. Bu babta Merkez Bankası’na güvenmek gerekir. Dövizle borçlanmanın tek sakıncası devalüasyon fırtınasına yakalanmaktır. Devalüasyon yüzünden acze düştü denilen firmalar, aldıkları devalüasyon değil, "vade riskilerinin" kurbanıdır.
* * *
Yönetiminde etkili olduğum firmalara bir zamanlar, döviz borcunuz, dövizli alacaklarınızdan fazla olmasın diye akıl verirdim. Sonra bunun ne büyük bir yanlış olduğunu anladım. Dövizle borçlanmak gibi, ucuz bir finansman imkánı varken, firmaları TL ile borçlanmaya zorlamak hayatdı. Kimsenin, tedbirli olmak iyidir gibi, dede külahlı gerekçelerle, şirketleri "dövizli borç" gibi bir ballı börekten mahrum etmeye hakkı yoktu. Bunu, ben bile anladım. Uzun bir süredir artık bana danışanlara, mümkün olduğu kadar dövizle borçlanın diye tavsiyede bulunuyorum. Sadece, faiz ve borç anapara taksitlerinin ödeme tarihlerini zamana yayın diye ikazda bulunuyorum. Kredinin süresi boyunca, eskaza devalüasyondan bir gol yerseniz, bilin ki; revalüasyondan beş gol atarsınız diyorum. Nasıl olsa her kur artışından sonra TL kredi faizleri daha da yükselecek ve finansman pahalılaşacaktır. Döviz fiyatı ise bir süre sonra, Merkez Bankası tarafından bastırılacaktır. Korkmayın.
Son Söz: Ödenmeyecek borç yoktur; ödenemeyecek faiz vardır.