BU yazıda Vehbi, IMF oluyor. Kerrake, yani çarpım tablosu da IMF’nin, öğütleri yüzünden Türk ekonomisinin içine düştüğü "yüksek faiz-düşük kur" açmazından çıkarılması planı.
Yazılarımı takip eden okurlar bilir. Ben, sürekli olarak, "yüksek faiz-düşük kur" politikasının, matematiği gereği, ikiz açık yarattığını vurguluyorum. Düşük kur, ithalatı ucuzlatıp, ihracatı kársızlaştırdığı için, dış açık (cari işlemler açığı), yüksek faiz de bütçedeki faiz ödemelerini büyüttüğü için, iç açık (bütçe açığı) yaratıyor. Bu iki açık da ekonomiyi "kırılgan" hale getiriyor. Önce ekonomi kırılgan hale getiriliyor, sonra aynı IMF yetkilileri bunu kafamıza vurup, bu kırılganlığı şöyle azaltırsınız diye yeni öğütler veriyor. Dış açığın çaresi olarak, sıcaktır, soğuktur demeden her ne pahasına olursa olsun ülkeye dışarıdan para girmesi gösteriliyor. İç açığın çaresi ise, bütçede dünyanın en yüksek faiz dışı fazla hedefinin tutturulması emrediliyor. Gayri ihtiyari insanın aklına, bu iki anormallik ne zaman ve ne şekilde sona erecek sorusu geliyor. Biz, hiçbir anormallik sonsuza kadar sürmeyeceğine göre, bir gün, bir düzeltme olacak? Olacak da bu düzeltme bir resesyonla mı, yoksa döviz kriziyle mi başlayacak diye düşünürken, IMF’nin "yumuşak iniş" formülünü öğrendik. IMF, kaba olarak şunu söylüyor:
Türkiye, ikinci bir emre kadar, yüksek reel faiz ödemeye devam etmelidir.
Ama faiz ödemelerinin milli gelire olan oranını da düşürmelidir. Böylece, siyaseten sürdürülmesi giderek zorlaşan, yüksek faiz dışı fazla mecburiyeti ileride azalır.
Reel faizler düşmeyeceğine göre, faiz yükü nasıl azalacaktır?
Kolay; kamu borcunun, milli gelire oranını Avrupa Birliği standardı olan % 60’a değil, % 30’a indirin. Yetmezse daha da indirin.
Bütçedeki toplam faiz yükü, "faiz yüzdesi x borç stoku" değil mi? Faiz değişemiyorsa, stoku azaltın. Bu cebirsel bir çözümdür.
Kısaca, yüksek faiz dışı fazla hedefini, borç stoku düşünceye kadar sürdürün. Halkın ümüğü, uzun bir süre daha sıkılmalıdır.
Yüksek faiz dışı fazla vermek için uygulanacak maliye politikaları, halkın harcanabilir gelirini azaltacaktır.
Gelirin azalması, iç talebi düşürecektir. Bu da iç talep kaynaklı enflasyon baskısını ve ithalatı azaltacaktır.
İç piyasa daralınca, işletmeler, ayakta kalabilmek için daha fazla ihracata yönelecek, dış açık küçülecektir.
Düşük kura rağmen daha fazla ihracat yapan firmaların yaşaması için, reel ücretlerin bastırılması gerekir.
Bu baskının sonuç vermesi için de, emekçinin pazarlık gücünü azaltın.(Bu önerinin IMF’çesi, istihdamda esnekliği arttırmak oluyor.)
Ben, IMF’nin düşüncesini anladıktan sonra (eğer doğru anlamışsam) rahatladım. Aslında modelin içeriği, beklediğim gibiydi. Ama hiç olmazsa, zihnimdeki belirsizlik ortadan kalktı. Şimdi ortada, irdelenebilecek, alternatifiyle kıyaslanabilecek bir model var. Ben de bunu yapacağım.