Şile'de bir günde 14 kişi boğuldu

GAZETELERDEN öğrendiğimize göre, 21 Temmuz Pazar günü, İstanbul'un Karadeniz kıyısındaki Şile kasabasında serinlemek için denize girenlerden on dördü boğularak can vermiş.

Yüz kişi de boğulma tehlikesi geçirmiş ve cankurtaranlar tarafından kurtarılmış. Zannetmeyin ki; o gün Şile'de, eşine yüzyıldır rastlanmamış şiddette bir fırtına çıkmış ve denizdeki insanlar aniden bastıran bu hava yüzünden hayatını kaybetmiş. Tam aksine Karadeniz için normal sayılacak bir kuzey rüzgárının estiği bu sahillerde, üstelik görevli cankurtaranların sürekli ikazlarına rağmen bu vatandaşlarımız maalesef mevta olmuşlar. Yaklaşık 50 yıldır Kadıköy'de oturuyorum. Şile'ye çok gittim. Ölen delikanlıların girdiği yerlerden, poyraz eserken denize de girdim. Boğulma tehlikesi atlatmadım ama, atlatmama ramak kaldı. Bir arkadaşımı sersemlemiş şekilde denizden çıkardım. Ödüm koptu. Su derinliği daha henüz göğüs seviyesine bile ulaşmamışken, dalga gelirken, önce kafanıza esaslı bir şaplak atar, geri gidişinde de sizi ayaklarınızdan öyle bir dibe çeker ki, feleğiniz şaşar. Nefes alacak zaman bulamazsınız. İkinci dalgaya kadar kurtulamazsanız işiniz bitiktir. Allah'tan ölenlere rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Her yaz bu sahillerde yüzlerce insan boğularak ölür. Mesela geçen pazar 14 kişi öldü diye zannetmeyin bir şey değişecek. Bu pazar da (inşallah olmaz) mesela beş kişi ölecek. Boğulmalar, bu yıl mevsim sonuna kadar; gelecek yıllarda da yaz mevsimi boyunca sürüp gidecek. Pek tabii, alınacak bazı tedbirlerle boğulma vakalarının frekansını azaltmak mümkün. Zaten bu tedbirlerin bir kısmı da alınmış durumda. Yoksa belki de geçen pazar 40 kişi ölecekti. Ancak yine de ‘‘kural çiğnemeyi’’, ‘‘yasak delmeyi’’ ve ‘‘kamu görevlilerinin ikazlarına bozulmayı’’ delikanlılık bellemiş bir kültürün evlatlarını, bu kabil facialardan korumak çok zor.

Geç + genç= kaza

Delikanlılığın
yarısı ‘‘kanlı-canlı’’ olmaksa, yarısı da ‘‘deli’’liktir. Eğer bir araba yola çıkarken, saat ‘‘geç’’ yani gece yarısından sonra ve arabayı kullanan da ‘‘genç’’ ise, o aracın o güzergáhta kaza yapma ihtimali, aynı güzergáhta, gündüz vakti aynı aracı süren orta yaşlı bir şoförün kaza yapma ihtimalinden 1000 kat fazladır. Dolayısıyla, genç sürücülerin geç saatlerde yaptığı çoğu ölümlü kazaların sonu gelmeyecektir. Boğulma vakalarında söylediğimi burada da tekrar edeceğim. Bu kabil ‘‘genç ve geç’’ kazalarının oluş frekansını (teorik olarak) çok aşağı düzeylere çekmek mümkün. Ama pratikte bunu elde etmek hemen hemen imkánsız. Çünkü yine karşımızda ‘‘delikanlılık’’ engeli var. Bu kabil ‘‘genç ve geç’’ kazalarının basında yer alış tarzı ise alınabilecek her tedbiri daha alınmadan reddetmeyi hedefliyor sanki. Bir defa, mutlaka kaza yapan aracı sıkıştırıp kaçan bir başka aracın varlığından söz ediliyor. Tabii bu ‘‘meçhul’’ araç hiçbir zaman bulunamıyor. Sıkıştırma ne demek onu da anlamıyorum. Herhalde buradaki sıkıştırma ‘‘yarışırken sıkıştırma’’ anlamına geliyor. Neyse. Geçenlerde bir liste yaptım. Acaba benim arkadaşlarımdan yüzde kaçının çocuğu 18-25 yaşı arasında iken ‘‘ağır’’ (yani ölümlü veya hastanelik yaralı) trafik kazası yaptı diye. Kaba hesap yüzde 50'den fazlası. Bu işin şakaya gelir tarafı yok. Kaza, herkes için geliyorum diyor.

Son Söz: En hafif kaza, cezadır.
Yazarın Tüm Yazıları