Üretimin yüzde doksanı, küçüklü büyüklü, kurumsal veya bireysel girişimcilerce yapılsa bile, ekonominin "dik" durması için devletin geliri, giderine denk olmalıdır. Bizim devlet bütçemizde iki büyük gedik vardır. Bunlardan biri faiz ödemeleri, diğeri de sosyal güvenlik sistemi açıklarıdır. Örtülü kur çapası, yani döviz fiyatlarını düşük tutma yöntemiyle enflasyonla mücadele edildiği için faizler yüksektir. "Yüksek faiz-düşük kur" tuzağına nasıl düşüldüğünü ve bu tuzaktan nasıl çıkılacağını, bu köşede yeterince anlattım. Gene de anlatırım. Ama bugün diğer gedik, "Sosyal Güvenlik Reformu" üzerinde duracağım.
1.Türkiye’nin sosyal güvenlik sisteminin hem nakit açığı vardır hem de sistem batıktır. Yani ne gelirleri giderlerini, ne de varlıkları borçlarını karşılamaktadır. Bu bozukluğun onarılması şarttır. Sosyal güvenlik sistemlerinin teknik olarak çökmesi, sadece Türkiye’ye özgü bir durum değildir. Yakın komşumuz Yunanistan’da da vaziyet aynıdır.
2.Bilindiği gibi ülkemizde üç ayrı sosyal güvenlik sistemi vardı. SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur. Bunlar şimdi tek çatı altında toplandı. Adına da SGK (Sosyal Güvenlik Kurumu) dendi. Aslında toplanamadı. Çünkü adına "kazanılmış haklar" denilen ve çoğu kez "kazanılmamış hakları" da kapsayan bir hukuk garabeti yüzünden tüm çarpıklıklar ve haksızlıklar olduğu gibi duruyor. Bunların da düzeltilmesi gerekir.
3.Hükümet, ekonomideki yapısal kırılganlıkların baş sebeplerinden biri olan sosyal güvenlik açıklarını kapamak yani sistemi onarmak zorundadır. Onarma, çok sayıda insanı ilgilendiren köklü değişiklikler içerdiği zaman, buna "reform" denir. Aslında hükümetin onarma projesi, reform denilmeyecek kadar yufkadır.
4.Çok uzun vadeye yayılmış bu kadar yumuşak bir reform paketi bile, sert bulunmuştur. Daha doğrusu sendikalar reforma karşıdır. O kadar sert karşı çıkmışlardır ki; hükümet geri adım atmıştır.
5.Bir haftadır işçi sendikaları ile hükümet pazarlık etmektedir. Kim, kimle neyi pazarlık etmektedir anlamıyorum. Çünkü bu pazarlıkta isteyen bellidir, ama karşısında elini cebine götürecek "diğer taraf" yoktur. Hükümet, karşı taraf olamaz. Çünkü hükümetin koruyacağı "kendi menfaati" diye bir şey yoktur. Hükümetler asil değil, vekildir.
6.Eğer sendikalar, has üyelerinin veya genel olarak Sosyal Güvenlik Kurumuna üye olanların çıkarlarını "vekáleten" savunuyorsa, bu milyonlarca kişiye karşı Hükümet, yine vekáleten kimlerin çıkarlarını savunmaktadır? İşsizlerin mi, sigortasızların mı, köylülerin mi? Yoksa patronların mı? Eğer patronlar deniyorsa, bunlar kaç kişidir?
7.Seçimle iş başına gelmiş ve seçimle iş başında kalacak bir hükümet hata yapabilir. Ama çoğunluğun haklarını gözetmediği tezi doğru olamaz. Sendikalar, yanlış buldukları bu reforma karşı kendileri bir proje ortaya koymalıdır. Sendikaların hazırlayacağı projenin sadece sosyal siyaset yanı değil, matematiği de doğru olmalıdır.
Son Söz: Bindiği dalı kesen, bindiği dalı bilmeyendir.