BUNDAN bir süre önce İstanbul Sanayi Odası, bazı iktisatçılara şöyle bir soru sordu.
Sizce Türkiye’nin en önemli üç ekonomik sorunu nedir ve nasıl çözülür. Bu ankete verilen cevaplar İstanbul Sanayi Odası dergisinde daha sonra yayımlandı. Ben, Türkiye’nin en önemli üç ekonomik sorununu, sırasıyla 1) Yüksek reel faizler, 2) Vergi kaçakları ve 3) Vahşi şehirleşme olarak gördüğümü söyledim.
* * *
Dünya turundan dönen Rahmi Koç, karşılanma töreninde yaptığı konuşmada, bu gezisinde Türkiye kadar güzel bir ülkeye rastlamadığını söyledi. Tamamen katılıyorum. Gerçekten çok güzel bir vatanda yaşıyoruz. Ancak, aşırı bir ifade de olsa bu ülkede "Tanrı’nın yarattığı herşey güzel, insanın yaptığı herşey çirkin" diye bir söz de zihnimden hiç çıkmıyor. Doğal güzelliği emsalsiz olan ülkemizde, beldelerimiz maalesef çok çirkin. İnşa edilen binalar, kişisel çıkarları kısa vadede maksimize etmek üzere tasarlandığı için çirkin. Bina tasarımında sosyal sorumluluk değil, ilkel bencillik hákim. Çirkin binalardan meydana gelen semtler daha da çirkin. Bu çirkinlik içinde yetiştiğimiz için, topluma, doğaya ve tarihe karşı sorumluluk bilincimiz oluşmuyor. Bu yüzden daha çok bina yaptıkça, çirkinliği arttırıyoruz. Neredeyse "inşaat yasak"la "bari burası güzel kalsın" eşanlamlı hále geldi. Buna mukabil insanların yeni mekánlara ihtiyacı var. İnşaat yapmamak mümkün değil. Tam bir açmaz. İmar işlerimiz vahşet sergilemekle birlikte, yer yer güzel binalar yapılmakta, güzel semtler oluşmakta. Böyle yerlerden geçerken içim açılmakta, ülkemle ve insanımla gurur duyuyorum. Moralim düzeliyor.
* * *
İstanbul’un en güzel semtlerinden biri Sarıyer’dir. Bu semtin en güzel yeri de Güney-Güneydoğu’ya bakan tepenin sırtlarıdır. İstanbul Boğazı buradan bir başka güzel görünür. Her hafta o yollardan geçerken adeta nefesim tutuluyor. İşte tam bu bölgede, beşyüz, belki de bin tane "bahçeli villa cesedi" yatmaktadır. Halk arasında "Uyum Mahallesi" diye bilinen bu villaların inşaatı, on yıl önce imar mevzuatına aykırılık nedeniyle durduruldu. Bazılarının taşıyıcı sütunları kırdırıldı... Ve İstanbul’un, en güzel semtinde, en güzel şekilde araziye yerleştirilmiş, çevreye güzellik katacak binalar ve bahçeleri ölüme terkedildi. Aynı devrede Sarıyer’de her türlü çirkin inşaat hiç bir engel tanımadan birbiri ardına tamamlandı.
* * *
Acaba, bu güzel yerleşim bölgesi niçin ihya edilemiyor? Aynı şekilde, İstanbul’un yüzük taşı kıymetindeki bir arsası üzerinde, eski cánım "Park Otel"in cesedi on yıldır yatmaktadır. Niçin bu ihtilaf İstanbul’un lehine sonuçlanmıyor? Yakılmış Şan Sineması’nın paha biçilmez arazisi de perişan halde. İzmir’de Hilton Oteli’nin yakınlarında kocaman bir beton çukur durup durmakta. Bütün bu çirkinliklerin, güzele ve faydaya dönüşmemesinin çok haklı yasal gerekçeleri vardır kuşkusuz. Yoksa, adaletin gözü bağlıdır derler. Acaba ondan mı?
Son Söz: Hukuk, çirkini ve akılsızlığı himaye etmez.