İSTANBUL Sanayi Odası, Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu’nun 2007 yılına ait ekonomik ve finansal bilgilerini açıkladı.
Amerika’nın ve Dünyanın 500+500 Büyük sanayi kuruluşlarına dair verileri derlemek ve yayımlamak Amerikan Fortune dergisinin bir buluşudur. O tabloların benzerleri de kırk yıldır düzenli olarak İstanbul Sanayi Odası tarafından hazırlanmaktadır. Bu geleneği başlatan ve sürdüren İSO yetkililerini kutlarım.
* * *
Muhasebe ve istatistik, makro ve mikro ekonominin iki belalı alanıdır. Belalıdır, çünkü muhasebe ve istatistik yöntemleriyle hazırlanan tablolarda ciddi hatalar bulunur. Bu hataların kaynağı, uygulanan istatistik ve muhasebe tekniklerinin sistemik olarak ölçme çarpıklıkları yaratmasıdır. Yine de daha iyisi üretilemediği sürece, yorumcuların, eldeki tablolara bakıp işe yarar "sebep-sonuç" çıkarımları yapma mecburiyeti vardır. Hatadan ne kast ettiğime dair bir örnek vereyim. Enflasyonun nominal faizden yüksek olduğu bir dönemde "reel faiz" sıfırın altındadır. Yani o dönemde devletin veya şirketlerin reel faiz gideri yoktur. Mesela 2001 böyle bir yıldır. Ama eldeki tablolar bunun tersini söylemektedir. Bu kabil hatalara rağmen tabloları doğru okumak için, nokta değerlerden ve yıllık değişimlerden çok, zaman serilerine (eğilimlere) bakmak gerekir. Bu analizde, anormal büyük veya küçük değerler, serilerden atılmalıdır. .
* * *
Raporu sunan Başkan Tanıl Küçük, herhalde kendi beklentilerinden daha iyi çıkan sayısal sonuçları anlamlandıramadığı için olacak "Unutulmamalı ki bu sanal iyileşme, kur ve enflasyon riski pahasına elde edilmiştir.Risklerin gerçekleşmesi durumunda sanayi kuruluşlarımızın ciddi sıkıntılarla karşılaşacağı ortadadır" demek ihtiyacını hissetmiştir. Başkan, iyileşmeye niçin sanal dediğini kur ve enflasyon üzerine vurgu yaparak açıklamıştır. Haklıdır. Gerçekten enflasyonla mücadele için uygulanmakta olan "örtülü kur çapası" politikası gereği, ulusal paraya yüksek faiz vererek döviz fiyatları baskı altında tutulmaktadır. Ezkaza bu baskı laçkalaşırsa, hem kurlar hem de enflasyon yukarı doğru tırmanacaktır. Ancak unutulmasın bu politika sayesinde, krizden bu yana dövizle borçlanan sanayi şirketleri, eksi faiz ödeyerek, öz kaynaklarının bilánço toplamına oranını yüzde 33’ten, yüzde 54’e çıkarmıştır. Bu büyük bir iyileşmedir. Demek ki iş adamlarımız, Merkez Bankası’nın döviz fiyatlarını, sürekli baskı altında tutmaya mecbur olduğunu duymuş veya görmüştür. Bu spekülasyonda (kaymak bağlayan bankalar bir yana bırakılırsa) en büyük kazancı, dövizle borçlanarak Tüpraş’ı satın alan Koç Holding elde etmiştir.
* * *
Sanayi Odası, sanayi sektörünün milli gelir içindeki payının 1998’deki yüzde 27’den, 2007’de yüzde 20’nin altına düşmesini, ulusal kalkınma için bir "eksi" olarak değerlendirmektedir. Benim kanaatim, böyle bir düşüş olmadığıdır. Bu bir ölçme cilvesidir. Çünkü ekonomimiz, milli gelirinin yüzde 73’ünü hizmetler sektöründe üretecek kadar "bilgiye" dayalı "sanayi ötesi" (post industrial) aşamaya henüz geçmemiştir.
Son Söz: Milli gelire katkı, milli gelirden alınan pay demektir.