GÜN geçmiyor ki yerli veya Türkiye ile iş yapan yabancı bir bankanın önde gelen bir ismi, bizim merkez bankasına methiye düzmesin. Özellikle dünyada adına "resesyon" denen ekonomik durgunluğun söz konusu olduğu bu günlerde, kimse bizim merkez bankasına toz kondurmuyor.
FED (ABD Merkez Bankası), ipotekli ev kredilerinde ortaya çıkan batıklar ekonomide küçülmeyi tetiklemesin diye faizleri indirdi. Yetmedi, düşük kaliteli menkul varlıkları teminat olarak kabul etti. Bu önlemler, batakçıları kurtarmaktır diye FED tenkit ediliyor. Avrupa Merkez Bankası, enflasyon tehlikesini önemsemeyip, ortaya çıkan nakit sıkışıklığı, piyasada bir çöküntü yaratmasın diye sisteme yüzlerce milyar şırıngaladığı için eleştiriliyor. Japon Merkez Bankası’nı, faizleri çok uzun süredir sıfıra yakın bir düzeyde tutarak, uluslar arası finansal dengesizlikler yaratıyor diye hatalı bulanlar var. Ama Türkiye ile iş yapan bankacılardan, bizim merkez bankasını eleştiren tek bir bankacı yok. Tam aksine bizim merkez bankasına "Bravo! Sıkı durdun maşallah; durumu çok iyi idare ediyorsun, aman faizleri indirme, sen hep böyle kal" diye "talkın" (telkin) veren var. Sakın amaç "salkım"ı yutmak olmasın. Bu muhabbetten hoşlanmıyorum.
* * *
Devletin halktan vergi toplamasının üç temel gayesi vardır.
1. Halka götüreceği kamu hizmetlerini üretebilmek için gerekli olan parayı sağlamak,
2. Vereceği teşvikler ve vergi farklılaştırmalarıyla, ekonomiyi belli bir yöne sevk etmek,
3. Milli geliri, yeniden dağıtmak; yani varlıklı kesimlerlerden topladığı paraların bir kısmını, yoksul kesimlere aktarmaktır.
Bu gayelerden üçüncüsü gerçekleştirmek için, en azından devletin ödediği reel faizin, büyüme hızından düşük olması gerekir. Aksi takdirde, yani devletin ödediği reel faiz, milli gelir artış hızından yüksekse, o zaman varlıklıların milli gelirden aldığı pay, milli gelirden hızlı artıyor demektir. Bu da yoksuldan, varsıla transfer demektir.
* * *
Bir an için, Avrupa Birliği’nde her bir ülkenin kamu borunun, milli gelire oranının yüzde 50 olduğunu varsayalım. Avrupa’da devletin ödediği reel faiz yaklaşık yüzde 2’dir. Türkiye’de de düşmüş haliyla yüzde 10. Bunun anlamı şudur. Avrupa Birliği üyesi ülkelerde devlet, milli gelirin yüzde ’i kadar reel faiz ödemektedir. Türkiye ise yüzde 5. Demek ki, bizde de Avrupa’daki kadar reel faiz ödense, bütçede milli gelirin yüzde 4’ü kadar reel tasarruf sağlanmış olur. Avrupa’da reel faiz yüzde 2, büyüme yüzde 3 dolayındadır; yani varsıldan, yoksula aktarma vardır. Türkiye’de reel faiz bugün bile yüzde 10, büyüme yüzde 6.5 tur. Demek ki, yoksuldan varsıla transfer vardır.
* * *
Ama biz enflasyon illetiyle mücadele ediyoruz; yüksek faiz, bu illetin ilacıdır tezi, bu kadar yıl geçtikten sonra, artık inandırıcılığını yitirdi. Hasta, hastalıktan kurtulmadan, ilaçtan gidecek. İkiz açık büyüyor.
Son Söz: Finanse edilse bile, sürekli cari açık vermek sakıncalıdır.