Propagandayla yönetmek

HEPİMİZİN üstüne her Allahın günü, bardaktan boşanırcasına propaganda yağıyor. Saf propaganda, kolay yutulmuyor.

Dolayısıyla, propaganda, haber formatına sokuluyor. Haber olması için, bir olaya ihtiyaç var. O zaman havagazından bir olay yaratılıyor. Yok bir siyasi partinin grup toplantısı, yok uluslararası bilmemne kongresi, yok fuar açılışı, yok sayın bilmem kimin dış veya iç gezisi, yok Taksim umumi helasında kefeke bağlamış işemeliklerin değiştirme töreni. Böylece medya, sözde olay hakkında haber veriyormuş gibi yaparak kendini övmek isteyenlerin propagandasını yapıyor. Nadiren bir de bunun tersi oluyor. Kötü bir şey, uygun bir olay yaratılıp, birilerine fatura ediliyor. Bu faturalama haber oluyor. Maalesef halk da, akıl, bilim ve vicdan filitresinden geçmemiş kirli bilgilerle beslenmiş oluyor.

* * *

Bundan bir süre önce, haber formatına sokulmuş reklamların yasaklanması tasarlanıyor diye bir láf çıktı. Medya, hemen "bu bir sansürdür" diye ayağa kalkıp bu düşünceyi, doğmadan boğdu. Haber biçimine sokulmuş reklamlar yasaklansa veya bu kabil haber veya röportajlar siyah kalın çizgiyle çerçevelenip, köşesine "bu bir reklámdır" ibaresi yerleştirilse, hem gazeteciliğin onuru korunmuş, hem de halka karşı dürüst davranılmış olacak. Böyle yapılırsa, medyanın geliri azalır diye düşünülüyor herhalde. Bana göre yanlış. Ama altın çağını yaşayan medya sektörü, bu tarzı uygun buluyor.

* * *

Gelelim siyasi propagandaya. Geçen bir ay içinde başbakanın ve bakanların medyada ne kadar yer aldığının bir hesabı çıkarılsın. İddia ediyorum, alan ve süre olarak medyayı işgal oranı yüzde 50 çıkar. Acaba İngiltere’de, Japonya’da, Almanya’da veya Amerika’da hükümet veya devlet başkanlarının, medyada yer alma sıklık ve büyüklüğü ne? Elimde verilere dayalı bir istatistik yok. Kaba gözlemlerimden, bunun bizde çok yüksek olduğunu söyleyebilirim. Benim okumama göre Başbakan, pratik olarak tek bir işle meşgul: Propaganda. Herhalde büyük bir ekip, başbakanın medyada her gün, en geniş şekilde yer alması için olay planlaması yapıyor. Bu "vesile-olaylarda", başbakan veya bir bakan bir konuşma yapıyor. Konuşma dediğiniz yüzde 20 bilgi verme, yüzde 80 propaganda.

Formülü ise "Övün, kötüle, korkut."

* * *

Son iki ayda, ekonomi sarhoşladı. Önce nisan enflasyonu beklenenin üç katı çıktı. Derken, dış borsalarla birlikte İstanbul borsasında daha önce başlamış olan düşüş hızlandı. Arkasından döviz fiyatları yükseldi ve faizler arttı. İtibarını, iktisadi başarı üzerine inşa etmiş hükümet, çok telaşlandı. Gayretler, döviz fiyatını düşürme üzerine odaklandı. Yıllardır "dışarıdan döviz gelmezse, asla refaha kavuşamazsınız" propagandasıyla beyni yıkanmış halka, "merak etmeyin, ülkeye bol döviz gelecek" müjdeleri verildi. Propagandayla yönetim sonuç verdi ve piyasaların bozulmuş ásabı düzeldi. Acaba?

Son Söz: Bir haber, bin reklama bedeldir.
Yazarın Tüm Yazıları