Paralar geliyor bankalar kurtuluyor

‘‘MALİ sektöre olan borçların yapılandırılması’’, nam-ı diğer ‘‘Banka Kurtarma’’ yasası yürürlüğe girdi ve IMF de Türkiye'ye yapacağı 16 milyar dolarlık yardımı karara bağladı. Aslında bu yardım, yeni ‘‘stand-by’’ anlaşmasının bir parçası. Vatana ve millete hayırlı olsun.

Cumhurbaşkanı'nın onaylamakta zorlandığı bu son kanunun, can alıcı noktası kamuoyunca anlaşılmış değil. Kendini, bu işlerin içindeki her türlü teorik açmazları ve pratik orostopollukları bilen bir kişi olarak kabul eden bendeniz, dilimin döndüğünce olacakları anlatmaya çalışacağım.

1. Bankalar meselesi, ekonomik krize giren tüm ülkelerde, hem halledilmesi en zor, hem de halledilmesi en zorunlu konudur. Zordur, çünkü yara derindir. Zorunludur, çünkü bankalar sistemi onarılmadan, genel olarak ekonomi ve bilhassa reel sektör verimli çalışamaz.

2. Ekonomik krizlerin yarattığı tahribatın depolandığı yer bankacılık kesimidir. Diğer bir deyişle, bankacılık kesiminde gördüğümüz çöpün tamamını, bankacılık kesimi yaratmamıştır. Özellikle reel sektörün ürettiği ‘‘zararlı atıklar’’ götürülüp bankaların bahçesine (bilançosuna) damp edilir.

3. Reel sektörü parasal kaynakla takviye etmek gerektiğinde, bu kaynağın bünyeye şırınga edileceği ‘‘damar sistemi’’ bankalar olmak mecburiyetindedir. Bankaların, kendilerine emanet edilen parayı (kaynak, ister Hazine veya Merkez Bankası, ister dış finans kuruluşları, ister halkın mevduatı olsun) kendi bünyesinde tutması mümkün değildir. Bu paraları mutlaka, doğrudan veya dolaylı olarak, kredi kullanan kesimlere aktarmak mecburiyetindeler. Aksi takdirde bankalar, işlevsiz kalır ve tasfiye olur.

4. Bu yeni kanunla yapılacak işlemlerin kimyasını incelediğimizde, son tahlilde bunların, bir tür banka devletleştirmesi (fona alma) olduğunu görüyoruz. Bundan önce zor duruma düşen bankalar fona alındı ve birçoğu tasfiye edildi. Bu kanuna göre yapılacak işlemlerden tam bir sonuç alınamazsa, eski yöntem kısmen de olsa uygulanacaktır.

5. Şimdi yapılmak istenenle, daha önce yapılan arasındaki fark, zora düşmüş (likidite krizine girmiş veya sermaye yeterliliğini kısmen veya tamamen kaybetmiş) bankaların rehabilitasyonunda, halihazır sahiplerle işbirliği yapılmasının tercih edilmesidir. Banka patronlarının, kurallara açıkça aykırı veya kamuflajlı bir şekilde bankalarını istismar etmiş olmaları, dün de bugün de, suç olmaya devam etmektedir. Bu değişmez.

6. Cumhurbaşkanımız, milletvekillerimiz, bakanlarımız ve halkımız şunu peşinen kabul etsin ki, bu kanundan ülke için bir fayda bekleniyorsa, operasyonun Hazine'ye ciddi bir maliyeti olacaktır. Bankalara ‘‘Hazine Tahvilleri’’ şeklinde verilecek sermaye benzeri ödünçlerin, Hazine'ye ‘‘net faiz geliri yaratması’’ mümkün değildir. Yaratacak deniyorsa, bu ödünçlerle, ne bankalar, ne de bu kaynakların yüzde 60'ını kullanacak hasta reel sektör firmaları sağlığına kavuşabilir.

SON SÖZ: Şirketleri ancak güçlü bankalar, ekonomiyi ancak güçlü şirketler, Hazine'yi ancak güçlü ekonomi, bankaları ancak güçlü Hazine kurtarır.
Yazarın Tüm Yazıları