İNSAN davranışlarının temel belirleyicisi, korkudur. Aynı şey toplumlar için de geçerlidir.
Korku, canlıların kendini koruma içgüdüsünü uyararak, onları tehlikeden korur.
Hayatta kalmalarını sağlar.
En fazla tehlikeye maruz olanlar, hiçbir şeyden korkmayanlardır.
Çünkü hem yapmamaları gereken şeyleri yapmaktan geri durmazlar hem de yeterli tedbir almazlar.
Korkaklar ise, yapmaları gereken şeyleri yapmaktan bile kaçınırlar.
Adeta yaşamaktan korkarlar.
Çözüm, ne hiçbir şeyden korkmamak, ne de her şeyden korkmaktır.
Korku, yönetilmesi gereken bir uyarıcı duygudur.
* * *
Soru şu: Korkunun hayatımızı yaşanmaz hale getirmesine nasıl engel olabiliriz?
Bunun iki yolu vardır.
Birincisi korkulandan kaçmak; ikincisi korkulanın üstüne gitmektir.
Korkulandan kaçmak, kısa vadede bir çözüm olabilir.
Ama canlılar bir ömür boyu korkulandan kaçarak yaşayamaz.
Her canlı, istikrarlı bir hayat yaşayabilmek için er veya geç korkulanın üstüne gitmeye, onunla yüzleşmeye, onu yenmeye veya ona yenilip onun olmadığı bir ortamda yaşamını sürdürecek hale "dönüşmeye" mecburdur.
* * *
Osmanlı’nın devamı olan Türkiye, 150 yıldır "yabacılar para vermezse, kalkınamayız, hatta aç kalırız" korkusuyla yaşamaktadır.
Türkiye’ye hákim olan derin iktisat anlayışı budur.
İthalattan vergi almazken, ihracattan vergi alan Osmanlı bürokrasisi, halkı fakirleştirip, kendi rahat yaşamıştır.
Döviz açığı yüzünden, parasının değeri düşmesi gerekirken, "derin iktisat" Türk Parasının Değerini Koruma mevzuatıyla bunu yapay olarak yukarıda tutmuştur.
Bugün de "güzel ve yalnız ülkemizin" kábusu dışarıdan para gelmemesidir.
Nitekim neşeli maliye bakanımız "para kuş gibidir; ürkütürsen kaçar" demekle bu korkusunu açığa vurmaktadır.
Para, yani ülkemize akan yabancı sermaye, kısa vadeli kredi veya sıcak para yatırımı olmayıp, üretime dönük fizik yatırıma dönüşmüş olsaydı; kuş değil, kökleri toprağın derinlerinde "ağaç" olacak, ürküp kaçamayacaktı.
İktisat politikamızı belirleyen, yüksek faiz-düşük kurcu derin iktisatçılar buna izin vermedi.
Çünkü bela veya kriz benden atlasın, nerede patlarsa patlasın diyen zihniyet, sorunları çözmeyi değil, kötü sonuçları ertelemeyi emreder.
Korkulandan kaçıldığı için alınan önlemler, uzun vadede meseleyi daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir.
Türk parasını kıymetini koruma politikası o kadar başarısız olmuştur ki, sonunda paradan 6 sıfır atmak mecburiyetinde kalınmıştır. Şu üç soruyu yanıtlayın:
1. Değerlenmemiş para, değer kaybeder mi?
2. Cari işlem fazlası veren ülkede devalüasyon olur mu?
3. Cari işlem fazlası veren ülkeye mi, yoksa cari işlem açığı verene mi daha fazla "doğrudan yabancı sermaye" gider?
Para kaçar korkusu yüzünden yıllardır halkın sırtından verilen fahiş faizler yetmiyormuş gibi şimdi de "para kaçar, döviz patlar" diye siyasi sorunlarımızı tartışamaz hale geldik.
Üstümüzde baskı var.
Artık şu para kaçar korkusundan kurtulalım. Bunun için cari açık sorununun üstüne gidelim.
Göreceksiniz para, gittiği gibi geri gelecektir. Hem de fazlasıyla.