İKİ hafta kadar süren "devalüatif kur düzeltmesi" özellikle geçen pazartesi günü bir panik yaşanmasına sebep olmuştu.
O gün bütün televizyonlar, başta Başbakan olmak üzere, Hazine Bakanı Babacan’ın ve diğer yetkililerin, nasıl canla başla bu orman yangınını söndürmeye çalıştığını gösterdi durdu. "Yüksek Faiz-Düşük Döviz" politikasının kaymağını yemiş bankalar, üzerine oturdukları mayın patlamasın diye bir araya gelip bu "vur dövizin başına, kalkamasın ayağa" kampanyasına canı-ı gönülden katıldı. Kuşkusuz hepimiz aynı kayığın içindeyiz. Ülkenin finansal bir çalkantıya girmesinden, kendisinin kárlı çıkacağını düşünen aldanır. Batan gemide, lüks kamara olmaz.
* * *
Yaklaşık 150 yıldır, Türk ekonomisine hakim olan zihniyet "Borç alamazsak yaşamayız, borç alamazsak kalkınamayız" şeklinde özetlenebilir. Bu aynen esrarkeşin, esrar içmezsem hayat bana cehennem oluyor demesi kadar doğru ve yine onun kadar yanlıştır. Dış para girişiyle ayakta duran ekonomimiz, pek tabii dış para girişi yavaşladığında ve özellikle tersine döndüğünde, allak bullak olmaktadır. Sonra yeterli dozda dış para (esrar) bünyesine girince, tekrar neşesi gelmekte, yüzünde güller açmaktadır. Böylece "yabancı para içeri, ekonomi yukarı-yabancı para dışarı, ekonomi aşağı" dalgası, kendi kendini ispatlayan bir kehanet olarak Türk halkının bilinçaltına her seferinde daha da kuvvetli bir şekilde yerleşmektedir.
* * *
İki haftalık çalkantıdan kim ne ders çıkardı diye bakıyorum. Maalesef yeni bir ders mers çıkaran yok. Ders diye herkes, (aynen benim yaptığım gibi) yıllardır bellediği türküyü okumaya devam ediyor. Efendim IMF’nin sözünden çıkmayın, AB ile iyi geçinin, bütçeyi daha da sıkın vs. Sonra esas tehlikenin ne olduğu hatırlatılıyor: Yoksa, "dış para girişi tehlikeye girer; hatta maazallah dış para çıkışı başlar" diye. Demek ki, gitgide büyüyen cari açık bir tehlike değil. Tehlike, cari açığı yaratan dış para girişlerinin kesintiye uğraması. Tam bir esrarkeş mantığı. Sorun, madde bağımlısı olmak değil, bağımlısı olunan maddeden, giderek artan dozda bulamamak. Demek ki, ortada ne Merkez Bankası’nın izlediği para politikasında, ne de Hazine’nin izlediği borçlanma modelinde bir yanlış var. Hata yoksa, düzeltecek bir şey de, çıkarılacak bir ders de yoktur. Öyleyse olanlar, yapılmış tercihlerin "hesaplanmış" rizikolarıdır. Risk alan çaresini de bilmektedir. Ammeyi gereksiz telaşa vermenin manası yoktur. Her şey kontrol altındadır, yola devam. Zaten dalgalı kurda "deva"lüasyon olmaz. Sadece paranın değeri "deve" olur. O da önemsizdir herhalde.