İNGİLİZCEDE ismi "Game Theory" olan teori. Türkçede "Oyun Kuramı" adıyla anılıyor. Ancak "game" kelimesinin manası bu teori bağlamında "oyun", "kumar", "maç", "müsabaka" gibi kelimelerin anlamlarının bir karmasıdır; ama tek başına bunların hiç biri değildir.
Öncelikle bunu zihnimize yazalım. Oyun kuramının üç temel unsuru vardır. Birincisi, oyunda mutlaka "ben" ve "karşı taraf" olmak üzere iki oyuncu vardır. İkincisi, oyunun sonunda mutlaka bir ödül veya ceza vardır. Üçüncüsü, kayıp ve kazançların toplamı sıfır değildir. Yani bir masada poker oynayanların, kazanç ve kayıplarının toplamının sıfır etmesi gibi cebirsel bir denklik yoktur. Oynanan oyundan her iki taraf da zararlı veya kárlı çıkabilir. İşte bu özelliği dolayısıyla oyun kuramının incelediği vakalara "işbirliği mümkün oyunlar" denir.
* * *
Hayat, insanları (veya şirketleri, siyasi iktidarları, devletleri) sürekli olarak bir veya birkaç oyunun tarafı olmaya mecbur bırakır. Oyun kuramı, bu ortamda "karar veren kişi"nin kendi veya temsil ettiği tarafın çıkarını kollarken, kendine veya temsil ettiği tarafa zarar verebileceğini anlatır. Bunun sebebi de insan davranışlarının "etkisel" değil "tepkisel" olmasıdır. Yani insan, oyun sırasında ortaya herhangi bir eylem veya davranış tarzı koyarken, karşı tarafın "muhtemel davranışını tahmin edip" altta kalmamak üzere bunun tasarımını yapar. Oyunun bir tarafı olarak, diğer tarafın, yani rakibin müteakip hamlesinin (o da bizi rakip gördüğü için) halisane değil, hasmane olacağını varsayar. Dolayısıyla ona karşı hasmane bir hamle yapar, böylece en azından kendini korumuş yani "berabere" kalmış olurum diye düşünür. Yani karşısında hasım bir rakip olmamış olsa, nasıl hareket edecekse öyle davranmaz. Burada teorinin özüne tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum. Seçilen davranış veya eylem biçimi tepkiseldir. Bu yüzden insanlar kendi yaptıkları ama beğenmedikleri davranışlarını (kararlarını) anlatırken, sanki kararı başkası almış gibi "bana kalsa öyle hareket etmezdim" diye söze başlar.
* * *
Dünya finansal krizi bugün "güven krizi" aşamasına gelmiştir. Güven krizi yüzünden insanlar olumsuz kararlar almakta ve ekonomik aktiviteyi yavaşlatmaktalar. Bankasına güvenmeyen mudi, mevduatını çekiyor. Müşterisine güvenmeyen banka, kredileri kesiyor. Hatta diğer bankaya güvenmiyor. Bu sebeple bankalararası kredi işlemi yapmıyor. Çünkü hep karşı tarafın kendisine zarar verebilecek davranışlar içinde olduğunu zannediyor. Paranın hareket etmediği yerde bereket de olmuyor. İşler daralıp, gelirler azalıyor. Gelir azalmasının adı "ekonomik kriz"dir. Bu kısır döngüyü kırmak için devlet (Merkez Bankası, Hazine ve Maliye) biz herkese güveniyoruz mesajı içeren kararlar alıyor. Kısaca güvensizlikten dolayı ortadan çekilen paranın yarattığı boşluğu, yeni para yaratarak dolduruyor. Halk, "nakit kraldır" derken, devlet nakdi uşak yapıyor.
SON SÖZ: Mikro çözümlerin toplamı, makro sorundur.
Özür: Cumartesi günkü yazının giriş bölümünde sayıyla yazılmış "son altı, yedi yıldır" ibaresi "son almış yedi yıldır" şeklinde çıkmıştır. Düzeltirim.