NASIL tek kutuplu mıknatıs olmazsa, tek bacaklı muhasebe işlemi de olmaz. Muhasebenin mantık temeli “alanın borçlu, verenin alacaklı” olmasıdır.
Cari açık veren bir ülke, yabancı ülkelerden borç alıyor demektir. Borç alamayan ülkenin cari açığı olmaz, olamaz. Çünkü ancak kazandığı dövizin yettiği kadar yabancıların ürettikleri mal ve hizmetlerden satın alabilir. Bu da cari işlemler dengede demektir. Bu arada hatırlanması gereken önemli bir husus da, ülkeye giren “Doğrudan Yabancı Sermaye”nin bile, son tahlilde o ülkenin dışa karşı bir yükümlülüğü yani borcu olduğudur. * * * Cari İşlemler Dengesi, ülkenin tamamını kapsar. Yani özel sektör, kamusal sektör fark etmez. Toplamda açık varsa, açık vardır. Hükümet, kamu sektörü dış borç almamış, özel sektörün aldığı borç da devleti bağlamaz diyemez. Çünkü dışarıdan bakınca, söz konusu olan sektör değil “ülke”dir. Devlet, sadece kamu sektöründen sorumlu değildir. Ülkenin bütününden sorumludur. Onun için bir ülke “borç ödeyememe” durumuna düştü mü, yabancı alacaklılar sonunda faturayı o ülkenin devletine kesmeye çalışır. * * * Genel durum böyle olmakla birlikte, bizim gibi “cari açıksız” yaşamayan ülkelerin borçlanma ve risk yönteminde son 10 yıl içinde önemli değişim olmuştur. Borçlanmada yeni tercihler şunlardır: 1. Kamu borcunu küçült, özel sektör borcunu büyüt. 2. İç borcu küçült, dış borcu büyüt. 3. Devletten devlete borcu küçült, özelden özele borcu büyüt. 4. Ulusal parayla borcu küçült, yabancı parayla borcu büyüt. Borçta sorumluluk açısından, kamu tanımına, 1. Merkezi devlet ve kamu iktisadi kuruluşları, 2. Belediyeler ve belediye iktisadi kuruluşları, 3. İl özel idareleri ve onların iktisadi kuruluşları, 4. Hazine’nin doğrudan veya dolaylı kefil olduğu özel kuruluşlar girer. * * * Bir devletin, iç borçlarını ödeyemez hale düşmesi veya sürdürülemez yükseklikte faiz vaat etmeden döndürememesi ki, sonunda akıbet değişmez, başvuracağı tek çare “monetizasyon” yani para basmaktır. Para basmak, parası döviz olmayan ülkeler için tam bir felakettir. Derhal yüksek bir devalüasyon olur. Ülke “devalüasyon-enflasyon” sarmalına paçayı kaptırır. Milli gelir düşer, işsizlik yükselir. Bunu anlatan birçok vaka vardır. Hâlbuki dış borçlarını ödeyemeyen bir devlet “moratoryum” ilan eder. Hele, hele borç ödeyemeyen tüzel kişilik görünüşte devlet değil, özel sektörse, yabancı alacaklıların uygulayabileceği müeyyide kısıtlıdır. Biz bunu 1994’te yaşadık. Sonunda yapacakları, alacaklarının vadesini uzatıp, faizini düşürmek ve hatta kısmen alacaklarından vazgeçmektir. Bu da ülke için bir felakettir. Ancak, bu felaket “para basarak iç borcu” deve etmek alternatifinden daha az tehlikelidir. Bu riski az hasarla yönetebilmek için 1. Kur garantisi vermemiş olmak. 2. Yeterli döviz rezervi bulundurmak, gerekir. Biz de bunu yapıyoruz. Son Söz: En emin risk yönetimi, riski elimine etmektir.