BU yılın mart ayında bizim evde, hanım tarafından kırk yıllık dostumuz olan Amerikalı bir aile kaldı. Ailenin babası Chris, felsefe tahsil etmiş ama geçimini konser piyanisti olarak sağlayan keskin dilli İrlanda kökenli bir Amerikalıdır.
Ailenin tüm fertleri Bush’tan hiç hoşlanmıyordu. Tartıştığımız konuların başında da pek tabii yaklaşmakta olan ABD’deki başkanlık seçimleri geliyordu. O günlerde Bayan Clinton’la yarışmakta olan Obama, henüz Demokrat Parti’nin başkan adayı değildi. Ama olacak gibi duruyordu. Her yabancı gibi ben de bir siyahinin ABD’ye başkan olmasının zor olduğunu düşünüyordum. Chris’e bunu sordum. Teni káğıt beyazı olan Chris "Obama, benden daha beyazdır" dedi. Bu yanıttan anladım ki Amerikan seçmeninin Obama’yı algılaması benim zannettiğim gibi "siyah" olmayacaktı. Obama, Amerikan değerlerine karşı çıktığı için değil, onları benimsediği için başkan olacaktı. Bu yüzden birçoğumuzun zannettiğinin aksine, siyahi Obama’nın başkan seçilmesi bir devrim değil bir evrimdir. Obama, derisinin rengi siyah olduğu için değil, siyah olmasına rağmen seçilmiştir. O, seçmenlere ten rengime değil, beyin rengime bakın demiştir. Bırakın annesinin beyaz olmasını, bırakın beyaz bir anneanne tarafından büyütülmesini, bırakın Amerika’nın en itibarlı hukuk fakültesinden mezun olmasını, bırakın bir hukuk profesörü olmasını, bırakın kapitalizmin beşiği Illinois (Chicago) senatörü olmasını, bırakın zenciler arasında nadir olan "bıyıksız" biri olmasını, Obama zaten kendini "üst sınıftan" bir Amerikalı görmektedir. O, ABD’ye başkan olan bir Afrikalı değildir. Amerikanın mucizesi, her kökenden yurttaşının "Ne mutlu Amerikanım" demesindedir.
* * *
Amerika’da başkanlık seçimden daha demokratik olan, başkan adaylarının belirlenmesi sürecidir. Bu süreç, aşağıdan yukarı doğru çalışır. Bir zamanlar Türkiye’de de olan ocak, bucak teşkilatı gibi, siyasi partiler kasabalara kadar örgütlenmiştir. Dev bir kazanda, uzun süre kısık ateşte yemek pişirmek gibi, bir süren karmaşık ve zahmetli yoldan geçilerek başkan adayları belirlenir. Amerika’daki bu karmaşık ve zahmetli sürecin amacı, halkı "sorumluluğa" katmaktır. Çünkü seçtikleri başkanın "yetkileri" çok geniştir.
Obama, krize girmiş bir Amerikan ekonomisi devralmaktadır. Kim başkan olursa olsun bu gerçek değişmeyecekti. Krize girmiş ekonomiyi devralmak liderler için, şansızlık değil, şanstır. Çünkü her kriz biter. Ama krizi bitiren liderin ünü bitmez. Ekonomik problemlerin kaynağı da, çözümü de halktır. Devlet denilen mekanizma bir "emme basma" tulumbadır. Obama, halka vereceklerini, halktan (vergi olarak) alacaktır. ABD’nin diğer ülkelere göre asimetrik avantajı, dünya halklarını da vergi salma kabiliyeti olmasıdır. Burası bizi de ilgilendirir.
Son Söz: Kime ne vereceğini değil, kimden ne alacağını söyle.