CUMHURİYETİN kuruluş döneminde, sosyal ve iktisadi kalkınma devlet öncülüğünde ve hatta bizzat devlet tarafından gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
Bu dönemde devlet, her şehirde bir "numune" hastanesi kurmuştur. Numune, bu bağlamda "iyi örnek" anlamına kullanılmıştır. Demek ki, devletin kurduğu bu hastaneler, daha sonra kurulacak diğer hastaneler için örnek teşkil edecektir. Eğer özel sektör, ileride hastane kuracaksa hedef, devletin kurduğu numune hastaneleri düzeyine ulaşmak olacaktır. Gelelim günümüze. Ülkemizde 400’e yakın özel hastane var. Eğer bugün Türkiye için "numune" olacak bir veya birkaç hastane göstermek gerekiyorsa, bunları özeller arasında aramak daha doğru olur. Gerçekten özel hastanelerimiz arasında en 20 tane "numune hastanesi" bulmak mümkün. Bu, ülkemizdeki değişimin, tipik bir göstergesidir.
* * *
Türkiye Cumhuriyeti, asker ve sivil bürokratların öncülüğünde kurulmuştur. Bu bürokratlar arasında Balkan göçmenlerinin ağırlığı vardır. Çünkü Balkanlardaki Müslüman Türkler, "evladı fatihan" idiler; ama artık doğdukları topraklarda boruları ötmüyordu. Bir bakıma kendi vatanlarında, vatansızlar gibiydiler. Onların, itilip kakılmayacakları, aşağılanmayacakları bir vatana ihtiyaçları vardı. I. Dünya Harbi ve onunla gelen hezimetten hemen sonra girişilen İstiklál Muharebesi (Kurtuluş Savaşı), bu sebeple herkesten çok, onlar için bir varlık-yokluk mücadelesiydi. Zaferden sonra, ülkenin iktisadi kalkınma stratejisi saptanmış ve özel girişime ağırlık verilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak bu strateji, hem ortada Müslüman Türk girişimci olmadığı, hem de 1929’da ABD’de patlak veren Büyük Buhran (Great Depression) yüzünden uygulanamamıştır. Bunun yerine yarı sosyalist "devletçi" kalkınma stratejisi benimsenmiştir. Bu strateji, belli değişiklikler geçirmekle birlikte, aslında 1980’lere kadar sürmüştür.
* * *
1980’den sonra izlenen yolda bazı zigzaglar yapılsa bile, artan dozda özel girişime, özel mülkiyete ve özelleşmeye dayalı bir "serbest pazar" ekonomisine geçilmiştir. Bu değişimde, dış dinamiklerin etkisi büyüktür. Dış dinamikler arasında, sermaye hareketleri serbestliği ile Gümrük Birliği Anlaşmasını bilhassa vurgulamak gerekir. İktisadi strateji değişikliği, beraberinde siyasi rejim değişimini de getirmiştir. Artık çoğunluğu Balkan kökenli asker ve sivil "kurucu babaların" tercihleri önemini kaybetmiştir. Bunun yerini, iş adamlarının ve Anadolu kökenli siyasilerin tercihleri almıştır. Çünkü küreselleşen dünyada iktisadi savaşı bu yeni "evladı fatihan" vermektedir. Hemen her konuda özel girişimciler "numune" eserler yaratmaktadır. İnisiyatif, devletten özele geçtikçe, hem kaynak israfı azalmakta hem de kalite artmaktadır. Artık ülkeye örnek olma sorumluluğu özel girişimcilere aittir. TV, fabrika, otel, alışveriş merkezi, hastane, hava limanı ve hatta üniversite; en iyisini onlar kurmaya mecburdur. Yoksa onların borusu ötmez olur. "Sosyal Darwinizm (değişime en iyi uyum gösterenin hayatta kalması)" bu olsa gerek.