AMERİKA’da ortaya çıkan mali kriz, benim tahminlerimi de aşarak maalesef büyüyor. Artık bu kriz bize bulaşmaz deme zamanı geçti. Öyle veya böyle bu işin ucu bize de dokunacak.
Sırası gelmişken "iflas" ve "ödeme güçlüğü" kavramlarını tanımlamak istiyorum. Önce bize öğretilen "tarifin tarifi"ni tekrarlayım. "Tarif, ağyarına mani, efradını cámi olmalıdır." Yani bir tanımın içinde, anlaşılmasına yetecek tüm bilgiler bulunmalı, ilgisiz bilgiler de yer almamalıdır. Ben de bu "tanımın tanımına" sadık kalacağım.
1. İflas: Belli bir tarihte bir tüzel veya gerçek kişinin varlıklarının, borçlarını karşılayamayacak hale gelmesidir.
2. Ödeme Güçlüğü (nakit krizi): Belli bir tarihte bir tüzel veya gerçek kişinin, ödemelerini zamanında yapamayacak hale düşmesidir.
2001 krizinden sonra ortaya çıkan bunalımlı dönemde, kamu bankalarının başına geçen matematik doktoru Vural Akışık, "nakit krizine girmek, ağır bir trafik kazasına uğramaya benzer; iflas ise, vereme yakalanmaktır" derdi. Trafik kazası, kişinin bünyesinde bazen onarılamayacak hasarlar meydana getirir. Verem ise, bünyeyi yavaş, yavaş kemirir. Ama tedavi edilirse hasta, sağlığına tekrar kavuşur. Onun için iş hayatında "kazadan kork, veremden korkma" düsturu geçerlidir.
* * *
Her iflas, yani borçların karşılıksız kalması, sonunda nakit krizi yaratır. Ama her nakit krizi, firmanın müflis olduğunu göstermez. Nakit krizi, firmanın varlıkları, borçlarından fazla iken de ortaya çıkabilir. Ancak, eğer nakit krizi ile baş edilemezse, bunun ardından ortaya çıkacak yeni olumsuz gelişmeler, büyük bir ihtimalle firmanın iflasına yol açar. Hem de iflas bu durumda paldır küldür gelir. Bu, firmalar için olduğu gibi, ülkeler için de böyledir. Eğer bir ülke ekonomisinde "ödemeler sistemi" çökmüşse, isterse milli gelir o güne kadar hızlı bir şekilde artmış olsun, bu olayın ardından mutlaka milli gelir düşer. Hem de çok kötü düşer. Yani nakit krizi veya mali kriz, iktisadi kriz haline dönüşür. Ülkede ödemeler sisteminin çökmesine, nükleer santrallerde olabilecek en kötü kaza, yani reaktör çekirdeğinin kendini eritmesinden mülhem "meltdown" da denir. Buna izin verilemez. Son günlerde ABD’de alınan krizi önleme önlemlerin büyüklüğü, ortada bir "meltdown" tehlikesi olduğunu anlatıyor. Kısaca ödemeler sistemine, yani bankalara su gibi nakit para pompalanıyor. Ekonomik sistemin çekirdeği soğutuluyor. Bu kadar su (para) pompalamanın yaratacağı sakıncalar, esas tehlikenin sakıncaları yanında çok hafif kalır. Daha ne kadar su basılacak sorusunun cevabı "erimeyi önlemek için ne kadar gerekiyorsa, o kadar"dır.
* * *
Şimdi de çok önemli bir yanlış söyleme dikkat çekmek istiyorum. Devlet (Merkez Bankası/FED ile Hazine) tarafından finans kuruluşlarını kurtarmak için tahsis edilen para, mutlaka vergi verenlerin (halkın) sırtına bindirilen bir yük değildir. Gerçek zarar, milli gelirin küçülmesiyle oluşur. Milli gelir azalmazsa, milli servet de azalmaz. Dolayısıyla "halkın" sırtına bir külfet binmez. Ama kişi için durum farklıdır. Kök sorun, milli gelir paylaşımıdır.
Son Söz: Ağlarsa, geliri veya serveti azalan ağlar; gerisi yalan ağlar.