BU başlığı hınzırlık olsun diye koydum. Türkiye İstatistik Kurumu’nun hesaplarına göre, bu yılın ilk üç ayında, geçen yılın ilk üç ayına kıyasla milli gelirimiz sabit fiyatlarla yüzde 13.8 azalmış.
Ancak TL ile ölçülen milli gelir ABD Doları’na tercüme edilirse, bu azalma kabaca yüzde 30 çıkıyor. Milli gelir değişimlerini doğruya yakın ölçmenin (çünkü doğru ölçmek mümkün değildir) en uygun yöntemi, hesabı sabit fiyatla ulusal para cinsinden yapmaktır. Dolayısıyla, milli gelirimiz ilk çeyrekte kabaca yüzde 14 gerilemiştir. Doğrusu budur. Bu gerilemenin yorumunu aşağıda bulacaksınız.
* * *
Başbakanımız, "yüksek faiz - düşük kur" politikasının uygulandığı ve ABD Doları’nın sair nedenlerle de değer kaybettiği son 7 yılda milli gelir artışlarını, böbürlenmeye vesile olduğundan, hep dolarla ifade etti. Bu yanlışlığı hatırlatmak için, bu sefer de ben, milli gelir azalmasını dolarla ifade ettim. Başbakanımız "Ben, TL’den anlamam bana dolarlı hesap getirin" diyebilir. Yardımcı olmaya çalıştım.
* * *
Gelelim milli gerinin rekor düzeyde azalmasına. Geçen yılın sonbaharında küresel kriz başlamadan önce, ekonomimiz yavaşlamaya girmişti. Bunun üzerine bir de küresel kriz geldi. Kısaca kemik çatlaktan kırıldı. Dünya küçülme şampiyonu olduk. Pek tabii "kriz bize teğet geçecek" sözü soğuk bir şaka olarak hafızlara kazındı. Öncelikle şunu söyleyeyim, bu küçülme kötüdür, ama ortada bedbinliğe kapılacak kadar vahim bir durum yoktur. Çünkü bu küçülme, aynı zamanda Türk ekonomisinin bir dönüşüm yaptığı döneme rastlıyor. Bu dönüşüm "cari işlem açığının kapanmasıdır". Bu dönüşümü siyasi iktidar iradi olarak gerçekleştirmektedir denemez. Ama IMF anlaşmasını savsaklamasının bu sonuçta bir etkisi olduğu tartışılmaz. Kuşku yok ki, IMF ile bir anlaşma yapılmış olsaydı, Türkiye’ye eski yıllara göre azalsa bile, daha fazla ve daha düşük maliyetli dış kaynak girerdi. Bu parasal kaynak girişi de milli gelirin bu kadar sert düşmemesini temin ederdi. Peki, bu daha mı iyi olurdu? Benim cevabım hayırdır.
* * *
Borçkolik Türk ekonomisini, her krize girdiğinde daha fazla borçlandırarak krizden çıkarmak, en hafif tabiriyle batıl bir politikadır. Bunun sonu yoktur. Türk ekonomisin yapısal olarak değişmesi gerekir. Burada kullanılan "yapısal" kelimesinin tek bir anlamı vardır. O da ekonomimizin, cari açığını sıfır civarında dolaştırarak büyümeyi yakalamasıdır. "Büyüme cari açık yaratır" kadar aptalca bir sözü rehber bellemişler bunu anlayamaz. Son 100 yıl içinde kalkınmışlıkta bir üst lige terfi etmiş tüm ülkeler, cari işlem fazlası vererek bu gelişmeyi sağlamıştır. Bunun istisnası yoktur.
Son Söz: Sermaye, cari işlem fazlası veren ülkeye gider.