BUGÜN, milli servet azalışlarının, milli gelir hesaplarında gelir artışı olarak yansıması ihtimali üzerinde durmak istiyorum. Birinci konu net milli gelir kavramıdır.
GSMH’dan (brüt milli gelirden) milli geliri yaratan faktörlerden biri olan fizik varlıkların eskime, aşınma ve yıpranma payları düşülürse geriye, net milli gelir kalır. Aslında sorun bundan daha derindir. Gerek ulusal düzeyde, gerekse küresel anlamda milli geliri yaratan süreçlerde, doğanın tükeniş ve kirlenişinin parasal bir hesabının yapılıp, bunun gayrisafi milli hásıla rakamlarından düşülmesi gereklidir. Aksi takdirde, servet azalışını, gelir artışı olarak ölçmek gibi bir muhasebe hatası işlenmiş olur. Bu sorun, 20 yıl önce Birleşmiş Milletler iktisatçıları tarafından gündeme getirilmiş ben de bu köşede tartışmıştım.
* * *
İkinci olarak değineceğim konu, milli gelir sayılarındaki "milli" ve "yurt içi" farkıdır. Milli gelirin birçok tanımı vardır. En sık kullanılan iki tanımlar, GSMH (Gayri Safi Milli Hásıla) ile GSYİH’dır (Gayri Safi Yurt İçi Hásıla). GSYİH rakamına, yurt dışından ülkeye yollanan ücret, faiz, kár ve kira gibi gelirler eklenir, yurt dışına transfer edilen ayni tür gelirler çıkartılırsa, GSMH bulunur. Yurtdışında çalışan işçiler, Türkiye’ye çok para yollarken, GSMH rakamımız, GSYİH rakamından büyüktü. Şimdi bunun tersi oldu. Yani, yurt içi hásılamız, milli hásıladan (milli gelirden) daha büyük. Demek ki, yurt içinde üretilen milli gelirin bir kısmı, yabancılara gidiyor. Bu eksi fark, önümüzdeki yıllarda artacaktır. Çünkü yurdumuza para yatıranlar, gelecek yıllarda ülkelerine daha fazla ücret, faiz, kira ve kár transfer edecektir. Bu eksi farkın, tekrar artıya dönmesi için Türklerin, yurt dışında daha fazla yatırım yapması ve oradan ülkeye kár, kira, faiz ve ücret gibi (faktör) geliri yollaması gerekir.
* * *
Daha önceki yazılarımda bir ülkeye gelen sıcak veya soğuk yabancı sermayenin, o ülkenin tasarruf açığını kapadığı tezinin iddia edildiği şekliyle doğru olmadığını şöyle ortaya koymuştum. Milli gelirin tasarruf edilen kısmı teorik olarak yatırıma dönüşür. Demek ki, bugün yabancılara satılan varlıklar, aslında geçmiş yıllarda yapılan tasarruflardır. Bu tesisler satılınca, yurt içi yatırım (tasarruf) stoku aynı kalmakta, ama Türklerin tasarruf stoku azalmaktadır. Aynı miktarda, yurt dışında yatırım yapılsa, o zaman Türklerin yurt içi ve yurt dışı tasarruf stokları değişmemiş olur.
* * *
Cevabını merak ettiğim esas muhasebe sorusu şu: Acaba, menkul ve gayrimenkul varlıklarını yabancılara satan kurum ve kuruluşların, sattıkları mülklerinin defter değeri ile satış fiyatı arasındaki farktan doğan arızi kárları, milli gelir muhasebesine doğrudan veya dolaylı olarak yansıyor mu? İlke olarak, varlıkların el değiştirmesiyle, milli gelir ne azalır, ne de artar. Ama mülkünü satan firmaların kár rakamları ile kasaya giren paraların yarattığı zımni veya nakit "faiz gelirleri ve gideri" değişir. Burada bir ayıklama yapmak da çok zordur. Bu yüzden özelleştirmelerin, milli gelir rakamını olduğundan büyük göstermiş olması ihtimali var.