Kelimenin, genel kabul görmüş anlamı, hayatta karşımıza çıkan bazı olayların, bilimlerin anası olan fiziğin kanunlarına göre izah edilemez olduğudur. Tarih boyunca metafizik, bilimsellikten sıkılanların, bilimin getirdiği baskıdan kaçış yoludur. Meta-iktisat da iktisadi olayları açıklamada sıkıntıya düşenlerin ve bilhassa öngörülerinde hataya düşenlerin "emercency exit"idir. Evrende herşey, herşeyi etkiler. Özellikle iktisatla, siyaset arasında köklü ilişkiler mevcuttur. Ama iktisadi hayatta ortaya çıkan olumlu veya olumsuz bir tablonun sebebi, siyasetten önce iktisadın içinde aranmalıdır. Mesela, 2001 krizi, Cumhurbaşkanı, Başbakana Anayasa kitapçığı attığı için çıkmamıştır. 2001 krizinin sebebini arayanlar önce yüzde 7000’lere kadar çıkan bir gecelik faizlerin nasıl bir felaket habercisi olduğunu düşünmelidir. İçi boşaltılmış bankaların, dolara yüzde 25 faiz vererek mevduat topladığını hatırlamalıdır. Sonra da bu dövizi bozdurup, TL’li devlet bonolarına yatıran bir bankanın kárlılığının niçin sürdürülemez olduğu hesaplanmalıdır. Eğer hálá, krizin iktisadi bir açıklamasını yapamıyorsa, o zaman "nakör kedi" edebiyatına başvurulabilir.
* * *
Ne garip ki; bugün de enflasyonun fırladığı, ekonomik beklentilerin kötüleştiği bir ortamda benzeri bir söylem ortalıkta dolaşıyor. Enflasyonun ve kurların böylesi bir tırmanışa geçmesinin sebebi, siyasiymiş. Herşey yolunda giderken, Danıştay’a silahlı saldırı yüzünden piyasalar karışmış. İki ay önce Nobel ödüllü iktisatçı Mundell, İstanbul’a gelip bir konferans veriyor ve aynen şunu söylüyor: Türk Lirası son 5 yıl içinde yüzde 50 değerlenmiştir. Bir kur artışı kaçınılmazdır. Ama bizim resmi iktisatçılara göre, TL’nin aşırı değerli oluşuyla, kur artışının bir ilgisi yok. Enflasyondaki yükselmenin de, ucuz ve bol döviz girişiyle oluşan iç talep balonuyla bir ilgisi yok. Peki neyle ilgisi var? Van Savcısı’nın görevden alınmasıyla. Bir de dış borsalardaki düşüşle. İşte metaiktisat. Pes vallahi.
* * *
Türkiye’de artan enflasyonla birlikte, aylık reel faizlerin "eksi"ye dönüştüğünü rakamlarla anlattım. Kurlar ve faizler bu yüzden arttı. Başka sebep aramaya gerek yok. Niçin böyle oldu onu da anlatayım. Geçen dört yıl içinde, iddia edildiği gibi "sıkı" değil, tersine yatırımları ve iç talep artışını teşvik eden büyümeci bir "gevşek" para politikası izlenmiştir. Türkiye gibi "çift paralı" (biri ulusal para birimi diğeri döviz) ülkelerde, yerel paranın faizinin yüksek olması, "sıkı para" politikası uygulandığı anlamına gelmez. Tam aksine, TL faizi gereğinden yüksek tutulursa, ülkeye bol ve ucuz (özellikle uluslararası likitide bolluğu varsa) döviz girer. Böylece hem A) Döviz fiyatları düşer. B) Dövize endekslenmiş enflasyon düşer. C) Piyasadaki para miktarı çoğalır. Üstelik çoğalan para uzun vadeli kontrat yapmak isteyen yatırımcının istediği paradır. Dolayısıyla yaratılan tam bir sıkı değil "gevşek" para ortamıdır. Bu ortamda yatırımlar artar, iç talep artar, milli gelir büyür ve cari açık artar. Bu da ekonomiyi, dış şoklara dayanıksız hale getirir.