İNGİLİZCE ’de "blue laws" diye bir deyim var. Özgürlükleri kısıtlama pahasına, can ve mal emniyetini sağlamaya, suçları azaltmaya, düzen ve disiplini tesis etmeye öncelik veren yasalar anlamına geliyor.
Bunu bana, kırk yıl önce, Sultanahmet Meydanı’nı gezdirdiğim bir Amerikalı anlatmıştı. Rehber bendim; ama Sultanahmet Meydanı’nın (Hipodrum’un) tarihini bana o anlatıyordu. Bizans devrinde, bu meydanda spor karşılaşmaları yapılırmış. O zamanlar birbirinin ezeli rakibi iki takım varmış. Birinin adı "Maviler", diğerinin adı "Yeşiller"miş. Bu takımlar, aynı zamanda ülkedeki iki temel siyasi görüşü temsil ediyormuş. Yeşiller iktidara gelince, özgürlükler genişler, buna karşılık kanun hakimiyeti gevşermiş. Maviler iktidara gelince de özgürlükleri sınırlar, kanun hakimiyetini tekrar tesis ederlermiş. Bu yüzden Maviler döneminde çıkan yasalara "mavi yasalar" denirmiş. Bu hikayeyi dinledikten sonra her konuda "iki zıt görüş" olmasının doğal bir şey olduğu kanaatine gelmiştim. Çinli tabiplerin insan vücudunda buldukları "iki zıt kuvvet" veya filozof Karl Marx’ın toplum hayatında gözlemlediği "tez-antitez" de aynı şey herhalde. Emre Kongar’la Mehmet Barlas’ın TV şovunun adı pekálá "Mavi ve Yeşil" olabilirdi mesela.
* * *
İnsan hayatta ister istemez ya mavi oluyor ya da yeşil. Renksiz kalmak mümkün değil. Burada konunun hiç önemli yok. Kesin olan şu: Eğer ortada bir görüş varsa, mutlaka bunun zıttı olan ikinci bir görüş de oluyor. İşin ilginç yanı, saf mavi veya saf yeşil olmak da imkansız. Çevre şartları değiştikçe, en yeşil kişinin içinde ezelden beri var olan mavi lekeler veya en mavi kişinin içindeki yeşil lekeler büyüyebiliyor. Bir süre sonra, bazı mavilerin içindeki yeşil veya yeşillerin içindeki mavi canlanıyor. Ortaya yepyeni maviler ve yeşiller çıkıyor. 1980 öncesinin solcu-sağcı zıtlığını düşünün. O devrin mavileri ve yeşilleri 25 yıl içinde değişti. Ama yine maviler ve yeşiller var. Erbakan’ın "Milli Görüşçüler"i de değişti. Hatırlamakta fayda var. Milli Görüş, dine dayalı toplum ve devlet düzeni demektir. Millet kelimesinin kök anlamı "din"dir. Ulus anlamındaki millet kelimesinin "Milli Görüş" sözlüğündeki karşılığı ise "kavim"dir. Milli Görüşçülerin bir kısmı, köktendincilikten çıkıp, kökten AB’ciliğe dönüştü. Bir devrin kökten AB’cileri de şimdiki AB müminleriyle kıyaslanınca dinsiz addedilir oldu.
* * *
Gelelim övüç kaynağımız Orhan Pamuk’a. Pamuk,"Türkler bir milyon Ermeni’yi, otuz bin Kürt’ü öldürmüştür; bunu da benden başka kimse söylemiyor" dediği için Nobel’i almıştır. Bunu inkár etmenin anlamı yok. Ama onun bu sözü "bardağı taşıran son damla" gibidir. Orhan Pamuk’un bu sözü söyleyerek Nobel Ödülü alması için, bardağı daha önce doldurmuş olması gerekirdi. Yani Nobel alacak kadar iyi bir edebiyatçı olduğunu kanıtlaması şarttı. O da bunu yapmıştı. Şimdi de gelelim "Babamın Bavulu" konuşmasının sebebi hikmetine. Pamuk, Nobel almak için gerekeni yapmış, o iş bitmişti. Sıra kendi ülkesinde sevilmeye gelmişti. Babasının bavulu, bunu sağladı. Ben de babasını seven her evlat gibi, Pamuk’un babasını öven konuşmasını gözlerim nemli seyrettim. İşte hayırlı evlat dedim; onunla gurur duydum. Sadece, keşke babasının bavulu yanında, anasının çantasından da bahsedip, onun da gönlünü alsaydı diye düşündüm. İşte o zaman ağlardım. Yine de çok sevdim; bu yeşilli-mavili Orhan Pamuk’u. Kendisini kutluyor ve gönülden teşekkür ediyorum.
Son Söz: Şöyle yeşilim, böyle maviyim deme; acaba ne renge döneceğim de!