SAYIN Abdullah Gül’ü, cumhurbaşkanı seçildiği için kutluyorum.
Bunun ülkemiz için hayırlı sonuçlar doğurmasını diliyorum. Demokratik yöntemlerle, ülke için en iyi değil, en az sakıncalı sonuçlar elde edilir. Demokrasinin en büyük fazileti, neticede halkı ilgilendiren bir kararı, halkın almış olmasıdır. Demokrasilerde, karar almak da, alınan kararı değiştirmek de uzun sürer. Karar alma ve karar değiştirme sürecinin uzun sürmesi, hem alınan kararının meyve vermesini beklemeyi öğrenmenin bir gereği, hem de istikrarın güvencesidir. Gül, yedi yıl için cumhurbaşkanı seçilmiştir. Görev süresini kazasız belasız tamamlaması, hem kendisi, hem de ülke için en hayırlı olanıdır. Aksi olursa, ülkemiz için üzülmek gerekir.
* * *
Daha önce işlediğim bir konuya bugün tekrar dönmek istiyorum. Soru şu: "Yanlış yöntemle doğru sonuca ulaşmak mı, yoksa doğru yöntemle yanlış sonuca ulaşmak mı tercih edilmelidir." İnsan önce şöyle düşünebilir. Yöntemler (metotlar), doğru sonuca ulaşmak için geliştirilmiştir. Eğer doğru denilen yöntem, yanlış sonuç veriyorsa, yönteme sadık kalmanın ne anlamı olabilir? Mademki, yanlış denilen yöntem, doğru sonucu vermiştir, öyle ise doğru yöntemde ısrar edilmemeli, sonuca göre hareket edilmelidir. Dolayısıyla akla gelen ilk cevap, yanlış yöntemle de olsa, doğru sonuca varmak tercih edilir şıkkı olur. Ancak bu muhakeme tarzından kuşku duymak gerekir. Varılan sonucun gerçekten doğru olduğu bir an kabul edilse bile, bir sonraki vakada karar almak için hangi yöntem izlenecektir? Doğru yöntem mi, yoksa geçen sefer doğru sonucu veren yanlış yöntem mi? Pek tabii doğru yöntem. Öyleyse sorunun doğru cevabı şudur: Yanlış sonuç verse bile doğru yöntem tercih edilmelidir. Tesadüfen doğru sonuç verse bile, yanlış yöntemler izlenmemelidir. Hayatında en az hata yapmanın yolu, doğru yöntem kullanmak ve sonuçları uygulamaktır.
* * *
Eğer demokratik süreçler, ülke yöneticilerini seçmenin doğru metodu ise, sonuçta kimin seçildiği önemli değildir. Daha doğrusu, belli bir sonuca bakılarak yöntem değişikliği gerekir hükmüne varılamaz. Eğer bugün láik rejimi savunacağından benim de kuşku duyduğum bir kişinin cumhurbaşkanı seçilmesi tartışmaya açılacaksa, bu tartışmanın konusu "cumhurbaşkanı kim olmalıdır" olamaz. Tartışma konusu, ancak "cumhurbaşkanı hangi yöntemle seçilmelidir" olabilir. Hatta ülke, hangi rejimle idare edilmelidir meselesi tartışılabilir. Ben mevcut yöntemi doğru buluyorum. Sonuçları da rahatlıkla içime sindiriyorum.
* * *
Bu ülkede láiklik, en az İslam kadar kök salmış bir yaşam felsefesidir. Cumhuriyetten de çok önce başlamıştır. Ne İslam’ın, ne de laikliğinin bu topraklardan silinmesi mümkün değildir. Türkiye’nin láikleri, zannettiklerinden daha fazla Müslüman, Müslümanları da farkında olduklarından daha fazla láiktir. Eğer Türkiye’ye rengini veren ve en yaygın bir şekilde uygulanan düşünce ve yaşam tarzına bir "mezhep" demek gerekirse, adı herhalde "Láikîlik" olurdu.
Son Söz: Doğru yöntem, uzun vadede en çok sayıda doğru sonuç verir.