GEÇENLERDE hayli kalabalık ve gürültülü bir kutlama töreninde Rüşdü Saracoğlu’na rastladım. Rüşdü Saracoğlu, merkez bankası dahil finans sektöründe önemli mevkilerde bulunan bir çok iktisatçının, yaşça olmasa da başça ağabeyidir.
Türkiye’de modern merkez bankacılığı, bir bakıma onunla başlamıştır. Kendisini severim ve sayarım. Gözgöze geldik ve muhabbetle kucaklaştık. Mutádı hiláfına, kinayeli bir havada "devalüasyon lobisinin bir üyesi olarak yazdığın yazıları okuyorum" dedi. Ben de havayı yumuşatmak için alttan alıp "hepimiz bir lobiye dahiliz" dedim. O da "Ben, fiyat istikrarı lobisine dahilim" diye cevap verdi. Sendeledim; çünkü fena gol yemiştim. Ben, hepimiz bir lobiye dahiliz diyerek, kendimi "fiyat istikrarı istemeyen adam" durumuna düşürmüştüm. İyi oğlana karşı, kötü adam olmuştum. İktisattan zerre kadar nasibini almış bir kişinin ilk imán edeceği doğru "fiyat istikrarı"dır. Yere düşerken, can havliyle cevap vermeye çalıştım. "Hepimiz fiyat istikrarından yanayız; ama herşeyin bir bedeli var" dedim. Bekletmeden "Fiyat istikrarı için ödenmeyecek bedel yoktur" dedi. Bir yumruk daha yemiş ve sersemlemiştim. Gülüşerek vedalaştık. Ama kendime çok kızdım. Bu sana bir ders olsun, bundan sonra şirinlik olsun diye, kabul etmeyeceğin yakıştırmaları kabul ediyormuş gibi konuşma dedim.
* * *
Gerçekte Türkiye’nin en etkin lobisi "yüksek faiz-düşük kur" lobisidir. Yaklaşık 150 yıldır, Türk ekonomisine yön verenlerin káhir ekseriyeti, borçlanma uzmanıdır. Dış borç almak için, ulusal paraya yüksek faiz verip, dövize de düşük tutmak gerekir. Bu, bazen "sabit kur", bazen "kur garantisi", bazen "kur çıpası" veya şimdi olduğu gibi, "dalgalanamayan kur" rejimi, yani "örtülü kur çıpası" yöntemiyle yapılır. Vizyona bu yıl giren "enflasyon hedeflemesi" filminin ana teması da yine "yüksek faiz-düşük kur"dur. Sadece adı değişmiştir. Allah ömür verirse, yaşayıp göreceğiz. Yüksek faiz-düşük kur yüzünden Türkiye, bir buçuk asırdır Batı’nın "finansal sömürgesi"dir. Kaba bir hesap yapılsa görülecektir ki; ödenen yüksek reel faizler yüzünden yurtdışına transfer edilen ulusal tasarruflar, ulusal borçları çoktan geçmiştir. Osmanlı döneminin Galata Bankerleri’nin yerini, şimdi "Londra Bankerleri ve onların yerli işbirlikçileri" almıştır.
* * *
Ben sanayiden yetişmiş ve onun içinde yaşayan bir kişiyim. Düşük kur yüzünden zor duruma düşen ihracatçı sanayicileri, "kur şehitleri" olarak yakında gömeceğiz. N’apalım; zafer, hasar ister. Türk ekonomisi yeniden yapılanıyor. Ölen ölür, kalan firmalar bizimdir denilebilir. Ya da sanayide reel ücretler acımasızca indirilerek, firmaların bir kısmı kurtarılabilir. Ancak işler o kerteye geldiğinde, büyük fedakarlıklarla sağlanan düşük enflasyon, oluşacak siyasi veya iktisadi tepkiler yüzünden hasar görebilir.
Son Söz: Fiyat istikrarı sağlamanın bedeli, istikrarı riske sokmak olamaz.