"KÖPEK mi kuyruğunu sallar, yoksa kuyruk mu köpeğini" diye bir soru vardır. İlk bakışta saçma gibi duran bu sorunun cevabı "pek tabii, köpek, kuyruğunu sallar" olmalıdır diye düşünülür.
Hálbuki kazın ayağı her zaman öyle değildir. Onun için bu soruyu, özellikle iktisatta arada bir sormak gerekir. Mesela, bir ülke önce cari açık verir sonra bunu nasıl finanse edeceğini mi düşünür? Yoksa öyle politikalar izlenir veya öyle gelişmeler olur ki, bir de bakarsınız ülkeye giren döviz, cari açığının sebebidir. Eğer cari açığın sebebi, ülkeye giren dövizse, cari açığın finansmanı sorunu çözüldükçe, cari açık da ilelebet kapanmaz tabii. Türkiye ekonomisinin içine girdiği kısır döngü budur. Bu bir hastalıktır; tedavi edilmelidir. Pek tabii bu ifade, cari açık vermenin bir ekonomi için hastalık olduğu kanaatini taşıyanlar için doğrudur. Yoksa "dışarıdan para bulamazsak bırakın kalkınmayı, yaşayamayız bile diye" düşünenler için değil. Esasen, son 150 yıldır (daha ziyade uluslararası ekonomik iklimin elverişsizliği yüzenden dış borç alınmayan Cumhuriyet’in ilk 20 yılı hariç tutulursa) Osmanlı’dan beri Türkiye’nin değişmez ekonomik politikası, ne yapıp, yapıp mümkün olduğu kadar çok dış borç almaktır. "Türkler kendini idare edemez, onları ABD ve AB idare etmelidir fikrine saplanmış" ecnebi Türklerin desteklediği AKP iktidarı da bu "borç, yiğidin kamçısıdır" politikasının yeni şampiyonudur. Bu sözün patenti Demirel’e aittir.
* * *
1. Bundan dört yıl önce kanaat önderi ekonomistler şöyle diyordu: Türkiye, kendi tasarruflarıyla milli gelirini, yılda ancak yüzde 45 büyütebilir. Hálbuki Türkiye, gelişmiş ülkelerle arasındaki zenginlik farkını kapamak için yılda en az yüzde 7 büyümelidir.
2. Bu hıza ulaşmak için de her yıl milli gelirinin yüzde 7-8’si kadar (başka milletlerinin tasarrufuna) kısaca "yabancı sermayeye" ihtiyacı vardır.
3. Bu da cari açık vermek demektir. Dolayısıyla, ikide bir cari açık meselesini gündeme getirip, sanki kötü bir şeymiş gibi bunu tartışmanın álemi yoktur.
4. Bu uzmanlara göre cari açık "büyüme" demekti. Ancak son iki yılda hamdolsun bu palavra bitti.
5. Aynı uzmanlar, iktisat edebiyatına şimdi de "cari açığın finansman kalitesi yükseliyor" palavrasını soktular.
6. Dendiğine göre, cari açık vermeğe devam ediyormuşuz; ama açığın finansman kalitesi yükseliyormuş. Dolayısıyla duyulan endişeler yersizmiş. Finansman kalitesinin yükselmesi denilen şey de, ülkeye giren "Doğrudan Yabancı Sermaye" miktarının artması oluyor.
7. Küreselleşme bütün ülkelere giren (ve de çıkan) yabancı sermaye miktarını arttırmıştır. Aynen dış ticaret hacminin arttığı gibi.
8. Dünyada her yıl 1.5 trilyon dolarlık doğrudan yabancı sermaye hareketi olmaktadır. Türkiye’ye giren miktar 18 milyardır.
9. Cari işlem fazlası veren Çin ve diğer gelişmekte olan ülkeler çok daha fazla ve üstelik istihdam yaratan "yeni yatırımcı" yabancı sermaye çekmektedir.
Son söz: Cari işlem fazlası veremeyen ülkenin, dış finansmanı kalitesizdir.