Bugünkü konumuz, mali dengeler açısından bir felakete sürüklendiği iddia edilen dünya ekonomisinin halidir. Önce üç kavramı tanımlayalım.
1. Bütçe Açığı: Devletin geliri ile gideri arasındaki farktır. Daha doğrusu, giderlerin, gelirden fazla olması durumunda devletin borçlanması gereken miktardır. Mevcut borçlara ödenen faiz, gelirden düşülmeden bulunan farka “faiz dışı fazla” (veya açık) denir. Faiz ödendikten sonra ortaya çıkan açık, esas “bütçe açığı”dır. Bu açık hesabında çok önemli bir hata vardır. Bu da, ödenen faizin reel olmamasıdır. Doğrusu reel faizi gider yazmaktır. Nominal faizle hesaplanan bütçe açığının milli gelire oranı %3’ü geçmiyorsa, bu durum “sürdürülebilir” kabul edilir. Bütçe açığının hesabında çok ciddi hata veya hile yapılabilir. 2. Cari Açık: Bir ülkenin milli gelir hesabına giren mal ve hizmet üretiminden, yabancılara sattıklarından kazandığı para ile o ülkenin yatırım ve tüketim için harcadığı yabancı mal ve hizmetlere ödediği para arasındaki farktır. Bu hesapta da hata ve hile olabilir, ama en güvenilir gösterge budur. Mesela, yabancılara on yıllık devre mülk satarak, kazanılan para “gelir” sayılabilirken, gayrimenkul satışından gelen para gelir addedilmez. Açık %2’nin altı ise sürdürülebilir. 3. Devlet Borçlarının Milli Gelire Oranı: Devletin kurulduğu günden beri aldığı iç ve dış borçların son bakiyesinin, bakiyenin ait olduğu tarihten önceki 12 ayda o ülkenin yarattığı milli gelire oranıdır. “Devlet” tanımına yerel yönetimler, KİT’ler BİT’ler de girer. Buna brüt borç da denir. Ayrıca Hazine kefaletleri de kamu borcudur. Bunun için devlet borcuna daha çok “Kamu Kesimi Borcu” denir. Bu hesapta da aldatma boldur. Bu oranın % 60’ı geçmemesi iyidir denir. Ancak borç, milli gelire değil; milli servete oranlanmalıdır. En anlamsız makro ekonomi göstergesi budur. * * * Biliyorsunuz; başta Amerika olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin başı, yukarıdaki oranların yüksekliği yüzünden beladadır. ABD’nin bütçe açığının milli gelire oranı 2010 yılında %11 olacak. Kamu borcunun milli gelire oranı %90’ aşmış durumda. Bu gidişle kısa zamanda %100’ü geçecek. Bu sürdürülemez. Yunanistan ekonomisi, yukarıda sıralanan üç kıstasa göre de feci durumda. Zaten ülke, pratik olarak iflas bayrağını çekti. Ancak, AB üyesi olduğu ve Euro kullandığı için, Yunanistan’ın derdi tüm AB’yi gerdi. Euro’yu ve AB’yi kurtarmak için Yunanistan’ı kurtarmak şart oldu. Bu sefer de Euro’nun başı belaya girdi. İngiltere’nin hali ayrı bir felaket deniyor. Soru şu: Bu işin içinden dünya nasıl çıkılacak? Durum vahim mi? Hayır. İşte cevap: 1) “Devlet” (kamu) borcu; “halkın” (kamunun) alacağıdır. Yani cebirsel olarak “kamu borcu” (dış borç hariç) daima sıfırdır. 2) Eğer devletin ödediği nominal faiz, enflasyonla reel olarak eksiye düşerse, devletin faiz gideri değil, faiz geliri oluşur. Bu da bütçe açığını kendiliğinden azaltır. Üstelik borç bölü milli gelir oranı da otomatikman düşer. 3) Geriye kaldı, cari açıklar. Cari fazla olmasa, cari açık olmaz. Dünya da cari işlemler bakiyesi hep sıfırdır. Bu mesele de zannedildiği gibi mutlak bir sorun değildir. Özetle, durum “görünüşte” çok ciddi, ama çözüm zannedildiğinden kolaydır. Son Söz: Borçlar, milli servetin, açıklar milli gelirin yeniden dağılımını gerektirir.