KÜRESEL kriz çıkmasaydı bile, Türk ekonomisi, 2009 yılında muhtemelen yine krize girecekti. Hatta girmişti. Nitekim 2008’de milli gelir artışı yüzde 1’in altına düşmüştür. Bunun sebebi “yüksek faiz-düşük kur” dediğim bâtıl ekonomi politikasıdır.
2008 yılında yaşanacak yerel kriz, 1994’de ve 2001’de yaşadıklarımıza çok benzeyecekti. Türkiye’de kriz senaryosu şöyle gelişir.
1. Sürdürülemez hale gelen cari açık yüzünden Türk Lirası, kısa sürede hızla değer kaybeder. IMF gelir, istikrar önlemleri yürürlüğe girer.
2. TL’nin hızla değer kaybedeceği sinyali gelince, para yurt dışına kaçar. Özel sektör dış borçlarını döndürmekte zorlanır. Bazı bankalar batar.
3. TL’nin değer kaybı (yani devalüasyon) enflasyonda artışa neden olur. Borsa ve gayrimenkul piyasası çöker.
4. Menkul ve gayrimenkul varlık fiyatlarının düşmesi, insanlarda “fakirleştim” duygusu yaratır. Halk tüketim ve müteşebbis yatırım harcamasını kısar. Toplam talepte ciddi bir daralma olur.
5. Milli Gelir %5 ve üstü oranda düşer.
* * *
Türkiye’nin kendi krizine girmesi muhtemelken, küresel kriz patladı. Bu bir bakıma şans oldu. Ama sonuç değişmedi. O sebepten veya bu sebepten Türk ekonomisi, yine krize girdi. Asaf Savaş Hocanın hesaplarına göre, 2009 kışında yıllık bazda milli gelir yüzde 25 düşmüş. “Yağmur altında, gülenle ağlayan belli olmaz” misali bizim yaşadığımız bu son krizin ne kadarı içten ne kadarı dıştan kaynaklandı belli değil. Dışarıdan kaynaklı demek insanı rahatlatıyor. Neyse, dünya ile birlikte bizde de toparlanma başladı. Şurası muhakkak ki; 2009 krizi “IMF’siz yapamayız; bizi kurtlar kapar” diye salya sümük ağlaşanların korktuğu kadar tahripkâr olmadı. Bunun çok özel bir sebebi var: O da yurtdışından ülkeye umulmadık miktarda para gelmesidir. Bu gelen paranın resmi kısmını Maliye Bakanı açıkladı. Türkiye’ye “varlık barışı” için beyan edilen 48 milyar liranın kabaca yüzde 70’i gelmiş.
* * *
Turgut Özal, hayali ihracat yapılıyor, bu yüzden gereksiz yere vergi iadesi ödeniyor diyenlere “hayali, mayali; neticede ülkeye döviz giriyor” diye cevap vermişti. Sonra, giren bu dövizlerin kısa sürede geri gittiği anlaşılınca hayali ihracat yapanlar hakkında kovuşturma başlatıldı. Maliye Bakanımız, bu 48 milyar ne menem bir paradır diyenlere “biz tahsil ettiğimiz 1 milyar lira vergiye bakarız” diyor. Benim aklıma şu sorular geliyor:
1. Yoksa bu bir uluslararası kara para aklama operasyonu mudur? Türk devleti 1 milyar vergi toplama uğruna, buna göz mü yummuştur?
2. Yaklaşık 48 milyar lira Türkiye’ye geldikten sonra, Türkiye’de mi kalacaktır. Yoksa “yıkanmış olarak” kısa sürede dışarıya mı gidecektir?
3. Türkiye İstatistik Kurumu ve Merkez Bankası bu 48 milyar lirayı nasıl muhasebeleştirecektir? Bu parayı Ödemeler Dengesi’nin altındaki “Net hata ve noksan” satırına yazınca hesap tamam mı olacaktır?
4. Bu bir tasarruftur. Peki, hangi yıla aittir? Bunun tamamı nedir?
5. Bu 48 milyar lira Türklerin olduğuna göre, milli gelirimiz ve tasarrufun milli gelire oranı, resmi rakamların gösterdiğinden farklımıdır?
6. Bu paralar niçin ve hangi yollarla yurt dışına gitmiştir?
7. Bundan sonra bu kabil kayıt dışı çıkışlar nasıl önlenecektir?
Son Söz: Boğazımdan haram geçmesin diyorsan, üzümü ye; bağını da sor.