Paylaş
Bu istatistikler tam olarak gerçeği yansıtmasa bile “teknik emniyet” kıstaslarına göre parlak bir yerde olmadığımız doğrudur. Sanayide geçen meslek hayatımın ilk yıllarında Arçelik’in Sütlüce fabrikasında açtığımız çırak okulunda “teknik emniyet” öğretmenliği yapmıştım. Teknik emniyet konusunda bilinçli bir göz için “kaza geliyorum der”. Fabrikalar, tersaneler, inşaat şantiyeleri başta olmak üzere, her işyerinde normalden fazla kaza ihtimali vardır. Çünkü fiziksel ve kimyasal işlemlerden oluşan üretim süreçlerinde açığa çıkan enerji kaza ihtimalini yükseltir. Üstelik atölye ve şantiyeleri yönetenler, görevleri gereği “maliyet düşürme” peşindedir. Teknik emniyet önlemleri ise her zaman maliyeti arttırır. Kazaları azaltma üzerine düşünmeye başlamadan önce bu iktisadi çelişkiyi kavramak gerekir.
PRİM, HASAR VE TAZMİN
Kaza, denince akla gelen ilk kavram “sigorta”dır. Kaza sigortasının iki işlevi vardır. Birincisi, oluşacak hasarın parasal tazminidir. Buna pasif sigortacılık denebilir. İkincisi ise kaza ihtimalini düşürmektir. Buna da aktif sigortacılık demek gerekir. Tazminat ödemeleri transfer harcamasıdır. Milli geliri arttırmaz. Kazada kaybolan değer teorik olarak tazminata eşittir. Ancak prim ödemek, sigortalının, tazminat ödemek ise, sigortacıların nefret ettiği şeylerdir. Bu sebeple çoğu kez kayıplar karşılanamaz. Sigortacılığın daha doğrusu aktif kaza sigortacılığının esas görevi “kaza ihtimalini düşürüp” hem primleri, hem hasarları hem de tazminatı azaltmaktır. İşte, sigortacılığın milli geliri arttıran işlevi budur.
KAZANIN MALİYETİ ÖNLEMİN MALİYETİNDEN YÜKSEK OLMALIDIR
“Maliyetini kurtarmaz” hepimizin kullandığı bir deyimdir. Demek ki, bırakın bir işi yönetmeyi günlük hayatımızda bile harekete geçmeden önce iyi kötü bir “getiri-götürü” hesabı yapıp duruyoruz. Girişimci bir işverenin kafası ise doğuştan böyle çalışır. O zaman işverenleri, kazaları azaltıcı teknik emniyet önlemleri almaya ikna etmek için “kazanın onlara olan maliyetini” arttırmak gerekir. Bunun yolu da tedbirde kusur edeni yüklü tazminat ödemeye mahkûm etmektir. Ne iş güvenliği teftişleri ne de Sosyal Güvenlik Sistemi pratikte bunu sağlamamaktadır. Kaza halinde ödenecek yüklü tazminatın şirketi çalışamaz derecede mali sıkıntıya sokmaması için de işverenler de bu riskten “munzam mali mesuliyet sigortası” yaptırarak kurtulmalıdır. Sorunun akli ve iktisadi çözümü budur.
RİSK DÜŞÜKSE PRİM DE DÜŞÜK OLUR
Benim “aktif sigortacılık” dediğim yaratıcılık bu noktada devreye girecektir. Munzam mali mesuliyet sigortası yaptırmak isteyen işverenlerin işyerlerinde “kaza ihtimali ne kadar düşük olursa, sigorta primi de o kadar düşük” olacaktır. Bunu sağlayacak eylem ise işyerlerinde teknik emniyet önlemleri almaktır. Bu önlemlerin maliyeti, primde yapılacak indirimle karşılanacaktır. Bu suretle, en iyi teknik emniyet hizmeti veren sigorta şirketleri gelişecektir. En önemlisi ise, ülkemizde kazalardan dolayı daha az can ve mal kaybı oluşacak böylece “net milli gelir” artacaktır. (Son söz, Uğur Özoğuz’dan)
Son Söz: Kaza takdiri ilahi değil, tekdiri ilahidir.
Paylaş