BAŞBAKAN yardımcısı ve ekonomiden sorumlu bakan Sayın Ali Babacan, her yıl bir iki defa medya iktisatçıları ile sohbet toplantısı yapar.
Yanında genellikle Merkez Bankası Başkanını ve Hazine Müsteşarını da getirir. Ben de 2002 yılından beri yapılan bu toplantıların çoğuna katıldım. Toplantının ilk bölümünde önce Bakan Babacan sözlü olarak bir durum değerlendirmesi yapar. Her zaman olmasa da daha sonra ya Merkez Bankası Başkanı ya da Hazine Müsteşarı görüntülü bir sunum yaparlar. Toplantının ikinci bölümünde Bakan Babacan, katılımcıların hepsinden “belli bir konuda” görüş alır. Toplantıya katılan medyada etkili iktisatçıların bir kısmı zor konuşur bir kısmı da zor susar. Haklı olarak, sorulan sorunun içine hapsolmak istemezler. Bunun yerine kendi gündemlerine öncelik vererek “yüksek sesle düşünür”. Ara sıra katılımcılar arasında tartışma da çıkar. Toplantılar yorucudur. En azından benim için böyledir. Anlatılanları imbikten geçirip, içine gömdürülmüş “özü” dolgu maddelerinden ayırmak için konuşanı pür dikkat dinlemeye çalışırım. Yine de dikkatimi yeterince teksif edemediğim için “sözün özünü” çıkaramadığım çok olur. Bu da beni yorar. Ama şunu belirtmem gerekir ki, her toplantıdan yararlandım. ¡ ¡ ¡ Bundan kısa bir süre önce yapılan toplantıda, bakanın irdelenmesini istediği husus “şimdi ne yapılmalı” idi. Asaf Hoca’nın da tespit ettiği gibi bakan, belirsizlik içindeydi ve kararsızdı. Söz sırası bana gelince lâfa şöyle bir giriş yaptım. Bir iktisadi faaliyeti yönetirken iki tür karar alınır: 1. Stratejik 2. Operasyonel. Tersi de doğru olabileceklere stratejik, tersi doğru olmayanlara operasyonel kararlar denir dedim. Bir misal olsun diye “kayıt dışılığın azaltılması” bir ülke ekonomisinin sağlıklı işlemesi bakımından şarttır; dolayısıyla operasyoneldir. Çünkü tersi savunulamaz diye ilave ettim. Babacan gülümseyerek, “Öyle mi, bize kayıt dışılıkla mücadele etmeyin; bu mücadele ekonomiyi kötü etkiyor” diyenler var dedi. Ben afalladım; itirazı geçiştirdim. Söze devamla: Türk ekonomisindeki önündeki mayının “büyüyen cari açık” olduğunu ve bunun esas sebebinin de aşırı değerli TL olduğu inancımı tekrar vurguladım. Ne yapın, yapın TL’nin değerlenmesini durdurun dedim. Sıcak para giriş/çıkışlarının vergilendirilmesi dâhil her önlemi alın. İstenirse bu konuda size 20 maddelik bir tedbirler paketi sunabilirim dedim. ¡ ¡ ¡ Ancak aklım Bakanın bahsettiği “kayıt dışılık ekonomi için iyidir” savına takıldı. Ben bu güne kadar her platformda kayıt dışılık ekonomi için kötüdür diye konuşmuşumdur. Ama içime bir kurt düştü. Yoksa yanılıyor muydum? Acaba kayıt dışılık bir yerde işsizliğin önlenmesi için gerekli gördüğüm, “esnek istihdam” ve “bölgesel asgari ücret” “ücretler üzerindeki vergi yükünün düşürülmesi” gibi tedbirlerin tamamını, piyasanın kendi kendine halletmesi olabilir miydi? Yine bu kayıt dışılık, bir bakıma TL’nin aşırı değerli halini törpüleyen bir otomatik düzeltici mekanizma mıydı? İşsizlik bu kadar yüksekken, kayıt dışılığın yarattığı istihdam göz ardı edilebilir miydi? Bu da bir bakıma devletin sosyal yardım yükünü azaltmıyor muydu? Son Söz: Reddet, ama düşün!