ASLINDA bugün, hareketli geçen bir haftanın değerlemesini yapacaktım. Ancak uygulanan "ekonomi politikası"nın ilk halinin müellif mimarı Kemal Derviş tarafından çok acı bir şekilde eleştirilen "yüksek faiz-düşük kur" mücahidi iktisatçılara böyle bir günde yüklenmenin bana yakışmayacağı kanaatına vardım.
Bu konuları daha çoook konuşacağız. Galiba görev süresi uzamayacak olan Merkez Bankası başkanı için bu hafta kötü bir final oldu. Keşke Kemal Derviş, bir iki hafta sonra konuşsaydı da başkan, "bi gittim, bak ortalık yangın yerine döndü" diyebilseydi. Neyse...
* * *
Geçen yazıda, sıkça kullanılan hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü deyimlerini irdelemiştim. Bu deyimlerin lálettayin kullanılmasının, kafa karışıklığına sebep olduğu kanaatındayım. Özellikle "hukukun üstünlüğü" deyimini sakıncalı buluyorum. Bu deyim, yargının, yasama ve yürütmeden üstün olduğu gibi bir anlam çağrıştırmaktadır. Daha kötüsü "hukukçuların üstünlüğü" şeklinde yorumlanmaktadır. Hukukun üstünlüğü deyimi, "derin devlet" gibi, bir "hükümet dışı iktidar" yaratma aracı olarak da kullanılmaktadır. Bu yüzden hukuk, siyasete alet olmakta ve yıpranmaktadır. Hukuka dışarıdan bakan bir kişi olarak, zihnimde netleşen temel kavramları bir kez daha özetlemek istiyorum.
1. Kanun(ların) hakimiyeti (Rule of Law) kuralı, bireyler, kurumlar ve hükümet edenler kanunlara tábidir demektir. Bu kuralın amacı, özellikle yürütme/yönetme erkini elinde bulunduranların, keyfi davranmalarına ve "icabında kendi kanunumu kendim yaparım" havasında girmelerine izin vermemektir.
2. Kanunlar, kolayca değişmemelidir. İstikrarlı kanunlar, özgürlükleri korumanın ve insanlara güven içinde yaşama ortamı sağlamanın ön şartıdır.
3. Kanunlar moral (ahláki) değerler üzerine inşa edilmelidir. Eğer çok ayrıntıya girecek olursa kanunlar, ahláki değerlerin yerleşmesine hizmet edemez. Böylesi kanunlar, bireylerin özgürlüklerinin teminatı olmaktan çıkıp, halka tahakküm etmek isteyenlerin elinde geçirebileceği bir sopaya dönüşür.
4. Kanunların kapsama alanıyla, yürütme/yönetme erkini elinde bulunduranların "takdir hakkı alanı" arasındaki sınır, doğru çizilmelidir. Bu sınırın belli olmaması, yargı ile yürütmenin çatışmasına sebep olur.
5. Bir ülkede kanun hakimiyeti tesis edilmemişse, o ülkede bireylerin özgürce yaşaması mümkün değildir. Bireysel özgürlükler, sadece hükümet tarafından kısıtlanmaz. Bireyin özgürlüklerin korunması, diğer bireylerin kanun ve kurallara uyması ve ödevlerini yapmasıyla mümkün olur. Kanun hakimiyeti için, kanunların güç kullanarak tatbik edilmesi şarttır.
Son Söz: Uygulanmayan kanun, kanunsuzluktan kötüdür.