TİLKİYE, kaç tane kahramanlık hikayen var diye sormuşlar. O da, on bir tane demiş. Meraklılar, ne hakkında bunlar diyerek üsteleyince, tilki "vallaha, on biri de tavuk çalmak üzerinedir" demiş.
Merkez bankacılarının kahramanlık hikayelerinin sayısı, on birden az değildir. Ne hakkındadır bunlar diye sorunca, anlıyoruz ki, hepsi faiz arttırmak üzerine.
Geçenlerde Merkez Bankası, enflasyonu dizginlemek için, faiz silahını çekmekte tereddüt etmeyeceğini açıkladı. Vay be! Bunu da cesaret olarak sundu. Cesaret bunun neresinde anlamıyorum. Ben, tam tersini düşünüyorum. Esas faizleri indirebilmek yürek ister. Yoksa ne olacak; sırtında yumurta küfesi mi var? Yükselt faizi; yükü, faizleri ödeyecek Hazine’nin, vergileri toplayacak Maliye’nin üstüne yık, sonra vazifesini yapmış bir kurum olarak yan gel yat. Hüner, kantarın topuzunu kaçırmamaktadır.
Benim aklıma takılan soru şu: Büyük üstatlar diyor ki; merkez bankaları faizleri yükselterek, enflasyonu düşürür. Dolayısıyla Türkiye’de de, enflasyonu düşürmek için aynı şey yapılmalıdır. Ancak, 2001 krizinden sonra bunun tersi oldu. Yüksek düzeye gelmiş olan nominal ve reel faizler, o tarihten sonra düştü. Düşüş, bu yılın mayıs ayına kadar sürdü. Eş zamanlı olarak, enflasyon da düştü. Şimdi bu yaşanmış deneye bakıp, "faizleri düşürmek, enflasyonu da düşürür" denemez mi? Tabii denemez. Öyleyse, faizleri yükselterek enflasyonun düşürmek de, her hal ve şartta doğru kural olamaz. Cevabı zor olan, hangi konjonktürde ne yapmalı sorusudur.
* * *
İçinde insan olan iktisatta, "sebep-sonuç" ilişkileri, Aristo mantığı ile açıklanamaz. Her zaman, bir sonucu yaratan birden fazla sebep vardır. Üstelik sebeple, sonuç arasındaki ilişki de hep aynı değildir. Bu ilişki, bir süre doğru, bir süre sonra ters oranlı olabilir. Hepimiz, yemekle, sağlıklı yaşam arasındaki ilişkinin ne kadar karmaşık olduğunu, yaşayarak ve yiyerek öğreniyoruz. Can, hem boğazdan geliyor, hem de boğazdan gidiyor. Önemli olan neyin, ne kadar ve ne zaman yeneceğidir. Yoksa, durmadan tıkıştırmak veya ağzına bir şey koymamak sağlıklı yaşam sağlamıyor.
Gelelim faiz yükseltmekle, enflasyon düşürmek arasındaki ilişkiye. Merkez bankaları, kural olarak bankacılık sistemine "borç verir". Faizin artması, paranın pahalılaşması demektir. Ödünç paranın maliyeti artınca, şirketler ve halk "bu faizle borçlanıp" yatırım yapmakta ya da taksitli mal mülk almakta hesap yoktur der. Harcamaları yani talebi kısar; bu da enflasyonu dizginler. Bizim MB ise, uzun süredir "borç vermiyor, borç alıyor".
Faizler artınca, öncelikle TL mevduatın ve tahvilin getirisini arttırıyor. Ülkeye sıcak para giriyor. Döviz fiyatları düşüyor. Dövize endekslenmiş enflasyon düşüyor. Burası iyi. Ama ülkeye para girdikçe, iç talep canlanıyor, enflasyon tehlikesi beliriyor. Üstelik sürdürülemez bir cari açık oluşuyor.Kur düzeltmesi beklentileri artıyor. Gün geliyor, kurla inen enflasyon, kurla çıkıyor.
Son Söz: Tırsmış dövize, hiçbir faiz yeterince yüksek değildir.