İyisi mi sen bana bir adana getir

ODTÜ’de okuduğum yıllarda Bahir Bilgin adında Tarsuslu bir arkadaşım vardı. Ara sıra birlikte kebapçıya giderdik.

Haberin Devamı

Bahir, masaya her oturduğunda yemek listesini eline alır, uzun uzun inceler ve sonunda garsona “İyisi mi sen bana bir Adana getir” derdi. Ben de kendisine takılır; madem ki, Adana Kebap yemeye kararlısın niçin listeyi tetkik ediyorsun derdim.

 

* * *


İnsan zihni “ön fikirler” ve “ön yargılar”la çalışır. Bunlar matematik modellerdeki sabit sayılar gibidir. Kişi, istediği kadar analitik düşünüyorum, sebeple sonuç arasındaki ilişkileri saptayıp kararlarımı ona göre veriyorun desin, gerçekte sonucu belirleyen zihin denklemindeki (kurgusundaki) bu sabit sayılar ve katsayılardır.
İşletme veya kamu yönetiminde buna “tercih” faktörü denir. Tercih, hesaba kitaba dayanmayan takdiri veya subjektif karar demektir. Mesela varlıklı bir kişinin, bir hayır yapayım da nâmım sürsün diye okul yerine cami inşa ettirmesinin iktisadi fizibilitesi yoktur. İktisadi kararlar da (eğer olayların zoruyla baskı altında alınmamışsa) ön yargılara dayalı tercihlerdir.

 

* * *

 

Tercihler, bireysel veya toplumsal olur. Bireyin tercihleri çoğu kez ait olduğu “kültür kümesi”nin ona telkin ettiği değerlere göre oluşur. Kişi de aynı değerleri yaşatarak, yeni yetişenlere bunları intikal ettirir. Bir bakıma onların beynini yıkar. Bu mutlaka kötü değildir. Beyni yıkanmış diğer bir değişle şartlandırılmış bir kişi veya toplum, hür iradesiyle karar alır gözükse de aslında sadece kendisine öğretilen ezberi tekrarlar ve ona göre hareket eder.

Haberin Devamı

 

* * *

 

İstanbul’da şu günlerde büyük bir “İktisat Festivali” var. Şenliğin resmi adı “Dünya Bankası Grubu ve Uluslararası Para Fonu” yıllık toplantısı. Resmi toplantılar iki gün sürüyor Ancak esas şenlikler bu toplantılar öncesinde cereyan etti. Yaşanan krizin sebebi, çaresi ve krizden çıkış üzerine bol bol konuşuldu önlemler tartışıldı. Bu vesileyle herkes kendinin, kurumunun veya ülkesinin reklamını yaptı. “Ön fikirlerini” ve “ön yargılarını” tekrarladı.

 

* * *

 

Anladığıma göre “gelişen” yani “henüz gelişmemiş” ülkelerinin hemen hepsinin bankacılık sistemi meğer çok sağlammış. Ben de bu işi yalnız biz becerdik diye böbürleniyordum. Meğer tüm garip gureba ülkeler bizim gibiymiş. Bu işte bir tuhaflık var.

* * *

Gelelim Türkiye’nin tek maddelik krizden çıkış stratejisine. “Ülkeye daha fazla yabancı para girişi sağlanmalıdır”. Tüm yetkililerin söylediklerinin özeti budur. Bu da bizim ekonomi ezberimizdir. Bu ezberin sonucu da Türk ekonomisinin krizleröncesi halleridir. Onun için bu iş IMF’siz olmaz.

Haberin Devamı

Son Söz: Osmanlı Kuralı: Yabancıdan haraç alamayan, borç alır.

Düzeltme: 30 Eylül tarihli yazımda bir hece noksanı olmuş. Bilindiği gibi ben “cari açık” karşıtıyım. Bu kanaatim aynen devam ediyor. Uyaranlara teşekkür ederim. E.C. 

Yazarın Tüm Yazıları