SAĞLIKLI bir ekonomide fiyatlar nispi olarak değişir. Yani değişik mal ve hizmetlerin fiyatları birbirine göre sürekli oynar. Ancak fiyatlar genel seviyesi sürekli artmaz veya az artar.
Fiyatların nispi olarak değişmesi, arz ve talebin birbirine eşitlenmesi için gereklidir. Fiyatlar genel seviyesinin sürekli artması ise sadece gereksiz değil, ekonominin sağlığı açısından zararlıdır. Fiyatlar genel seviyesinin sürekli artmasına, enflasyon denir. Enflasyon, fiyatların birbirine baka baka artması sürecidir. Yani bir sarmaldır. Dışarıdan müdahale edilmezse, kendiliğinden durmaz.
Türkiye gibi parası döviz olmayan ve cari açık veren ülkelerde "devalüasyon-enflasyon" sarmalı oluşur. Cari açığı kapatmak için "ne kadar enflasyon, o kadar devalüasyon" denirse, ertesi dönemin mantığı, "ne kadar devalüasyon, o kadar enflasyon" oluyor. İşte, sarmal budur. Bu sarmaldan kurtulmak için, ulusal paranın değer kaybını, yani devalüasyonu durdurmak şarttır. Türkiye bunun için 2000 yılı başında "kur çapası" sistemine geçmişti. Çapa taradı, 2001 krizi çıktı. Devalüasyon da, enflasyon da patladı. 2001 krizinden sonra "dalgalı kur" rejimine geçildiği söylendi. Aslında geçilen dalgalı değil, "örtülü kur çapası" rejimi idi. Çünkü enflasyonu indirme sürecinde, döviz fiyatları başıboş bırakılamazdı. Bu gerekçeyle "tasarrufa yüksek faiz" verildi. Ülkeye sıcak para çekildi. Döviz arzı arttı, fiyatı düştü. Döviz durunca, enflasyon da düştü. Bilhassa belirtmekte fayda var. Bizde uygulanan "tasarruflara yüksek faiz" politikası, parası döviz olan ülkelerde uygulanan "krediye yüksek faiz" politikasının tam tersidir. Oralarda, yüksek faiz ekonomiyi soğutur. Bizdeki ise, dışarıdan para girişlerini teşvik ettiği için ekonomiyi ısıtır. Türkiye, enflasyonla mücadelede "örtülü kur çapası"na geçtiği için bu sefer "yüksek faiz, ucuz döviz" kapanına kısıldı. Faizi indirse, döviz artacak; döviz fiyatı artınca enflasyon yükselecek. Lakin faizi yüksek tuttukça, hem dış hem de iç açık veriyor. Ama er veya geç, "ya reel ücretler" ya da reel faizler düşecek. Bu nedenle mevcut durum "istikrarsız denge" halidir.
* * *
Uygulamalı iktisat profesörü Steve Hanke, ulusal parası dünyada kabul görmeyen ve enflasyonla mücadele etme zorunda olan ülkelerin, merkez bankasına sahip olması yararsızdır diyor. Bunun yerine "Para Kurulu" (Currency Board) kurmalarını tavsiye ediyor. Para Kurulu, bir ülkenin ulusal parasının güçlü bir dövize bağlanması ve tedavüle çıkarttığı her bir ulusal para biriminin karşılığının, Para Kurulu’nun kasasında bağlanılan döviz cinsinden bulunmasıdır. Bu suretle, itibarsız ulusal paranın itibarı, bağlanılan dövizin itibarına (mesela Euro veya Dolar’a) eşit olmaktadır. İtibar eşitlenmesi olunca, yerli ve yabancı tasarruf sahipleri ulusal para birimine itibar etsin diye, yüksek faiz verme mecburiyeti çok büyük çapta ortadan kalkmaktadır. Bu suretle ülke hem "devalüasyon-enflasyon" sarmalına kapılmamakta, hem de "yüksek faiz, ucuz döviz" kapanına düşmemektedir. Türkiye de bir gün gelecek, ya Para Kurulu kurarak veya bir başka şekilde ulusal parasını "Euro"ya dönüştürecektir.
Son Söz: Küresel ekonomiye uyum, küresel para gerektirir.